Bir gizli Ermeni/Çingene projesi: Çukur

Metafizik çatışmalar devam ediyorken, daha doğrusu biz her yere eş zamanlı gönderip eziyorken, size biraz da Çukur’un nasıl bir ihanet ve pislik çukuru olduğundan bahsedeyim.

Aras Bulut İynemli, gizli Ermeni Çingene…

Ben hazırlıksız yaptığım yayınlarda Ermeni/Çingene diyorum ama bunların arasından soyları karışık olanlar var, o detaylara girmiyorum. En azından soyunun kuvvetli bir yanı Ermeni/Çingene ise, Ermeni/Çingene yazarak geçiyorum.

Böyle kişiler arasında kendini ciddi ciddi Yahudi zan edenler de var. Oysa köklerinin Yahudilikle hiçbir bağlantısı yok.

Dilan Çiçek Deniz, gizli Ermeni/Çingene…

Erkan Kolçak Köstendil de gizli Ermeni/Çingene…

Ercan Kesal da gizli Ermeni/Çingene…

Perihan Savaş da gizli Ermeni/Çingene…

Mustafa Üstündağ da gizli Ermeni/Çingene…

Öner Erkan da gizli Ermeni/Çingene…

Bunların hepsinin ayrı ayrı dosyaları var. Sübyancılık, tecavüz, teröristlik, uyuşturucu suçları dahil neler neler var.

İnsandan sayılamayacak kadar ayardan çıkmış Çingeneleri, sanatçı, oyuncu, sarkıcı, youtuber, gurme, fenomen, iş adamı, siyasetçi diye bir araya toplayan bir mason tarikatı var bu ülkede…

Şunların çok büyük çoğunluğunun yolu kısa süre de olsa Adnan Oktar suç örgütünden geçiyor. MİT de bu sisteme entegre halde bir kurum ve bunları koruyor, kolluyor, kullanıyor.

Sonra TR içindeki sistem, diğer malum ülkelerin gizli servislerine ve en tepede de Londraya uzuyor.

Şu Çingene Hakan Fidan da bunlardan biri, başka hiçbir şey değil. Hala doğru düzgün konuşmayı, yürümeyi, hazırlıklı olduğu halde bile doğru düzgün konuşmayı bile bilmiyor.

Bu gibilerin hiçbirinin kafaları normal değil. Zaten genler bozuk da normal değil ama ayrıca uyuşturucu, alkol, insan ve hayvan katledilen satanistler ayinler, sürekli rol yaparak başka biri gibi yaşamak ve gerçek kimliğini gizleme çabası, cinsi sapıklaşma derken… İyice muzır varlıklar haline geliyorlar. Hepsinin derhal toplum dışı yapılması gerekiyor ama milletin vergileriyle ceza evlerinde beslemenin de hiçbir hukuki ve mantıklı yanı yok.

Bu gibilerin hiçbirinin hür iradeleri de yok. İçlerinde bulundukları sistem bunlara “LGBT olacak ve bunu yayacaksınız” dediğinde, iş bitmiştir. “Uyuşturucu kullanacak ve yayacaksınız” dediğinde, o iş orada bitmiştir, olmuştur. “Kameraların önünden çırılçıplak birbirinize gireceksiniz” dediğinde, o iş de orada bitmiştir. O masonik/satanist sistem bunlara “Sadece böcek değil, çıkarttığınızı yiyeceksiniz” dediğinde, fazla direnemezler, o iş de bitmiştir. Bunların Adıtürkçülüğü de tam olarak böyle bir şey işte… Bunların Adıtürkçü olmama hürriyetleri yok.

Bu ülkenin dayanılmaz hale gelmiş sorunlarının çözülmesi için bu Çingenelerin toplanıp imha edilmeleri zaruridir.

Rıza Kocaoğlu da gizli Ermeni/Çingene…

Nebil Sayın da gizli Ermeni/Çingene…


Kubilay Aka da gizli Ermeni/Çingene


Kaç gündür kafa şişirdiler. Disney bunların atalarını saymamış, takmamış… Sanki Türkiye’de bütün millet bunu dert etmiş, buna önem veriyormuş gibi bir suni hava oluşturmaya çabalıyorlar. Danışıklı dövüşüyorlar. Bütün çabalarına rağmen kimsenin de umurunda olmadı.

Ben “Türkiye’nin sistemini resetliyorum” demişim, bunların yaptığına bakın… Böyle suni gündemlerle şu Çingenelik, sapıklık, çıplaklık, kara paracılık, namussuzluk, hırsızlık, dinsizlik, ahlaksızlık, merhametsizlik sistemini ayakta tutacaklar güya…

Alıyorlar talimatları, birkaçı başka başka yerlerden paylaşımlar yaparak ses veriyorlar “Atatürk sadece Türklerin değil, bütün dünyanın en büyük lideridir” diye…

Oysa Fransızların, İngilizlerin, Amerikalıların, Ortadoğuluların, Asyalıların okumuş ve kültürlü bütün insanları, Adıtürk’ün Sabetaycı, Sırp, Çingene karışık bir soydan geldiğini ve bir İngiliz casusu ve vatan haini olduğunu, hiçbir liderlik vasfına da sahip olmadığını, hayatına dair anlatılanların tamamına yakının yalan olduğunu biliyorlar. Öyle ki babası denilen kişi bile sahte, yalan… Annesi denilen kişi gerçek annesi mi o bile tartışmalı. Doğduğu yer de yıl da belli değil.

Ben Almanya’dan bir profesörün, Adıtürk’ün Türk olmadığını, Sabetaycı olduğunu anlattığı videoyu paylaşmıştım belki de on sene önce… Türkiye’de sistemi ihanetlerle ve gizli kimliklerle ele geçirmiş bu Çingenelerin sistemine tabi savcı ve hakimler, o paylaşımları herkese duyurmamın üzerinden bilmem kaç sene sonra, mason tarikatından ve hain Ankara hükumetinden aldıkları talimatlarla bana “Adıtürk’ü koruma kanununa muhalefet” gerekçesiyle cezalar yağdırmışlardı. Yargılama bile yapmışlardı. “Bu yargısız infaz” dediğim için de Ermeni/Çingene sözde hakime Gülperi Güneş’e hakaret ettiğim iddiasıyla ayrıca davalar açmışlardı. Adnan Oktar ile çetesinin o sıralardaki çok yoğun ve masonik trafiğini de unutmamak lazım.

Şimdi bu yaşananların neresinde Türklük, doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, ahlak, hukuk ve hakkaniyet? Bu yaşananlar sırasında organize şekilde sergiledikleri davranışlarda en temel seviyede insanlık ve vicdan bile yok.

Yemişim bunları da sistemlerini/rejimlerini de… Bunların savcılarını da hakimlerini de Yargıtay’daki adamlarını da siyasettte ve iş dünyasındaki adamlarını da…

Ben bu İngiliz/Çingene dayatması hain rejimi göstere göstere resetliyorum. Bu kadar…

Tek tek paylaşmak uzun gidecek, Çukur isimli hakiki çukurun içinde bir tek gerçek Türk yoktu. Gerçek müslüman yoktu. Tıka basa gizli Ermeni/Çingene doluydu.

Lafa gelince onların hiçbiri Türklüğü, vatan-devlet davası, delikanlılığı, hakkaniyetli olmayı, vatanseverliği biz Türklere bırakmıyorlardı.

İşte bu, İblis ile Deccal ortak sistemi…
Bu, Deccal devri…
Bu, dünyanın neredeyse tamamında böyle…
Dürüstlere, samimi olanlara, insan kalanlara yer yok bu sistemde ve o lanetli ikili (İblis ile Deccal), dünyayı böyle Çingeneler üzerinden cehenneme çevirdi ve o ayarda tutmaya çabalıyor.

Neyi tartışıyorlar anlamıyorum. İstanbul zaten şu anda Türkiye’nin fiilen başkenti…

Hatta dünyanın başkenti…

İstanbul çoktan başkent oldu bile…

Şu Youtube’da birkaç gizli Ermeni/Çingene kanalı daha o herkesin beklediği ve tartıştığı “Türkiye’nin yeni lideri”ni bulduklarına dair yayınlar yapsa da izlesek.

İzlemesi zevkli oluyor, çok güldürüyor.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Exit mobile version