Büyük sermaye sahipleri ve yatırımcılar tedbirlerini alsınlar

Bütün büyük sermaye sahipleri, büyük yatırımcılar tedbirlerini alsınlar. Önümüzdeki beş sene boyunca, dünyanın hiçbir yerinde hiçbirine kazançlı, mantıklı bir yatırım fırsatı doğmayacak.

Kahin, medyum ve astrolog dedikleri adamları da isabetli çıkmayacak. Çünkü kaderde bazı şeyler muallaktır. Bunların değişmesi/tebdili ve gecikmesi/tehiri ihtimal dahilindediler.

Son birbuçuk aydır yaşananlardan sonra, karşımdaki unsurların yeniden yeniden şeytanca tavırlar sergilemesinden, hala tuzaklar kurmaya çabalamasından sonra, artık bazı beklentilerimizin değişmesi gerekiyor. Dünya, o hep söylediğim akıl almaz acılarla yıkılışlarla dolu sürece nihayet giriyor.

Bundan sonra, bu süreç bitene kadar dünyada kimsenin yüzü gülmeyecek.

Herkes anlayamadı ama yaklaşık olarak son birbuçuk aylık süreçte onlar yine kendi kafalarınca çok iyi tuzaklar kurduklarını düşündüler. Dünyada tesir edebildikleri yerleri buna göre yönlendirdiler. Sonunda İstanbul o tuzakların hiçbirine düşmedi ve ortada kaldılar.

Şimdi, bir çıkış yolları da yok, ne yöne gideceklerini de bilmiyorlar ve bu defa o büyük savrulmayı durduramayacaklar. Herkes devasa bir küresel mali krize hazır olmalı. Zaten uzun zamandır var küresel mali kriz ama bastırılamamış, gizlenememiş gerçek haliyle/şartlarıyla yaşamaya hazır olmalı. Hatta bu güne kadar hukuk dışı şekilde, akıl ve bilim dışı şekilde bastırıldığı için, bu gün daha dehşetli seviyede bir küresel mali kriz yaşamaya herkes hazır olmalı.

Metafizik çatışmalar sırasında, önceden planlanmamış şekilde, konuların biraz orasından, biraz burasından yazacağım. Yazma hataları olacaktır, akşama doğru döner, bakar, düzeltirim.

Bu kanalda yayınlar yapan diğer arkadaşlarımın düzeltmesini hiçbir zaman istemiyorum, çünkü onlar bu konularla ve benim sistemimle bağlantılı kişiler değiller. Cemaatimin mensubu olan, sistemi bilmeyen, kendi iyi niyetleri ile yayıncılıkla hizmet etmek isteyen kişiler.

Burada yazdığım konulara vakıf değiller ve hatalı yazdığım ama fark etmediğim kısımları düzeltmeye çalışırken, doğrusunu onlar da bilemiyorlar. Bu defa daha ciddi yanlış anlaşılmalar yaşanabiliyor.

Şu Suudi Amerika prensesi Selman, çok ileri seviyede şeytanlaşmış, İblis’in de hususi kıymet verdiği, pek çok pis işin ve tuzağın içinde hep olan bir kişi…

Herkes biliyor ki dünya genelinde çok sayıda büyük şirket ve önde gelen hükumet, çok ileri seviyede mali krizler yaşıyor ama bunları gizlemeye çabalıyorlar. Şu anda dünya üzerindeki çok büyük bazı bankalar bile batmış halde ama kriz ötelenmeye çabalanıyor. Türkiye’de de bankalar, mevduat bulabilmek için akıl almaz uygulamar/teklifler üretiyorlar, yer yer üstten gelen talimatlarla bunlardan vazgeçiyorlar. Aslında herkes kıvranıyor.

Yine herkes biliyor ki İstanbul’un, dünyayı şaşırtan, çağın ötesinde bakış açısıyla planlamış projeleri var. Hem sürekli ve çok yüksek gelire sebep olacak, hem peşi sıra siyasi ve askeri üstünlüğe sebep olacak, hem de insanlığın gıda, içilebilir su, bol ve temiz enerji sorunlarını kökten çözecek projeler bunlar.

Son aylarda, dünyanın dört bir yanından sermaye sahipleri ve hatta hükumetler, Türkiye ile birlikte böyle projelerin içinde olmak istediler ama İstanbul ile bilrikte bunları yapmak istemediler.

Bu nedenle hep İstanbul’un projelerini, İstanbul olmadan ya da İstanbul öne çıkmadan, İstanbul’a oyunlar kurarak yapmak istediler.

Bu çerçevede çok şeyler yaşandı. İlk iş olarak, İstanbul ile birlikte bu projelerin içinde temiz niyetle bulunmak isteyen tarafların önü kesilmek istendi ve hala bu yönde çok büyük bir gayret ve kapatma var.

İkinci iş olarak İstanbul’un, kurdukları pusulara her defasında düşmesi beklendi ama her seferinde bu planları boşa düştü. İstanbul bu tuzaklara düşmedi.

Lakin onlar her seferinde İstanbul’un da makam, şöhret, para, mülk sevgisine düşeceğini, hassasiyetlerinden tavizler vereceğini, üst üste ve ciddi hatalar yapacağını değerlendirdiler. Aslında bu, en tepede İblis’in planıydı. Çok farklı devirlerde, ilk önceleri çok güzel hizmetler yapmış müslümanları, zamanla bu tuzaklara düşürdüğü oldu. Lakin, bu devirde İstanbul’un bu türlü tuzaklara düşmeyeceğini bir türlü kabullenemediler.

Son birbuçuk aylık süreçte de bir yandan iyice güç kaybediyorlarken, bir yandan süreleri iyice daralıyorken, bir yandan kısım kısım çöküyorlar, batıyorlarken, bir yandan İstanbul’a bu tarz tuzaklar kurmayı denediler, deniyorlar.

Bu sefer de İstanbul’da mal, mülk, makam, şöhret hırsı göremediler, bekledikleri tavizleri göremediler ama bu sefer, en olmadık zamanda son bir defa daha şeytanlaşmış olmanın bedelini hemen ve ağır ödemeye başladılar.

Şimdi bu nedenle dünya genelinde pek çok hususta ani denge ve karar değişiklikleri olacak. Neticede İstanbul yerinde kalacak ama onlar karşı koyamayacakları şekilde savrulacaklar. Tayfuna tutulmuş misali hallerde topluca savrulacaklar. Krizlerini gizleyemeyecekler, dev şirketlerinin iflas açıklamasına daha fazla mani olamayacaklar. Önde gelen hükumetlerin bile sefil hallere açıkça düşmesine mani olamayacaklar.

Son süreçte Rusya’ya karşı peş peşe hamleler yaptım. Onu iyice köşeye sıkıştırdım. Tayyip’i de köşeye sıkıştıdım ve Rusya’dan uzaklaşmaya zorladım. NATO’ya yaklaşmasına ister istemez sebep oldum.

Süreci herkes takip etti. Ben dünya üzerindeki siyasi, askeri ve mali dengelerde değişmelere sebep oldukça, her zaman olduğu gibi karşımda samimiyet, ciddiyet aradım.

Lakin, onlar, her zaman olduğu gibi aralarında danışıklı dövüşmeyi, İstanbul’a karşı tuzaklar kurmayı tercih ettiler. Ben bunu, birileri bana yanaşsın diye yapmadım zaten. Neresinden dolaşırsam dolaşayım, ne kadar daha zaman alırsa alsın, o Putin’i de çetesini de Rusya’nın başından indireceğim. Gerekiyorsa bir Rusya bırakmayacağım ortada ama yine de indireceğim.

Ben hedefime doğru ilerlemek isteyince, bu, Rusya’nın karşısında olduğu bilinen taraflar için de fırsatlar oluşturdu. Olağan akışta, şu ana kadar son birbuçuk aylık süreçte her şey çok başka akmalıydı. Lakin her seferinde olduğu gibi, bu sefer de onlarca hükumetin danışıklı dövüşlerin izledik.

Tayyip, İstanbul’un rüzgarını kullanarak, daha önce de NATO’da bir anda çok kıymetli bir hale gelmişti. Hatta hemen sonrasında “NATO’da o sırada en kıdemli kişi bendim” mealinde cümleler çıkmıştı ağzından, haber kaynaklarına da aksetmişti bu türlü konuşmaları.

Bu defa da güya aynısı oldu ama önceki defa olduğu gibi, bu defa da her şey danışıklı dövüşten ibaretti. Güya İstanbul’un taleplerine uyuyorlardı. Güya FETÖ’ye gerçekten operasyonlar yapılmaya başlıyordu. Güya Rusya ile karşılıklı restleşme cümlelerini duyuyorduk. Ruslar “Arkadan bıçaklandık” bile diyorlardı.

Bunca yıldır kaç kere mani olduğum, önüne aşılmaz set çektiğim Suriye’ye operasyona bu defa yeşil ışık yaktım. Hatta bu operasyonun yapılmasını onlar kadar istedim. Süreci takip ettiniz. Bunlar dahil bütün meselelerde, karar değişikliklerine gitmeme rağmen… Ortadaki görüntüye bakarsak, bu karar değişikliklerim onlara yaraması gerekirken… Bunları bulunmaz fırsatlar olarak değerlendirerek hemen ve gerçekten hamleler yapmaları gerekirken, aslında yine hiçbir şey yapmadılar.

Lakin hemen her gün, bu gibi konularda gerçekten bir şeyler yapıyorlarmış görüntüsü vermekten, buna göre ısmarlama haberleri de yaptırmaktan geri durmadılar. Hain Ankara hükumeti bu haldeyken, kendilerine tarihi fırsatlar verdiğim ABD de AB de NATO da aslında hiçbir şey yapmadı.

Görünürde, Ukrayna yine NATO üyesi olmaya çabalıyordu. Bunu çok istiyordu. Çok yaralı, yorgun, hassasiyet bekleyen, ısrarcı bir görüntü de veriyordu. Bu kapsamda da taraflar üst üste açıklamalar yapıyorlardı ama hiçbir icraat olmuyordu. Biden ve diğer ABD yetkilileri ile NATO’nun başındaki pembe rujlu Stoltenberg, Ukrayna’nın NATO üyesi olamayacağını açıklıyordu. Savaş devam ederken Ukrayna NATO üyesi olamazmış. Zelenski “Savaş bittikten, biz öldükten sonra NATO üyesi olabileceğiz” mealinde cümlelerle “Bu nasıl bir mantık” manasında sitem ediyordu.

Böyle bir süreçte, önce Putin ve çetesinin üzerine gittim. Onları yerin dibine geçirecek tarzda yayınlar yaptım. Restler çektim, üzerime de çektim, tahrik de ettim. Yazılmayacak ifadeler yazdım ve bir hiç olduklarını somut şekilde gözler önüne serdim. Kısa süre sonra da Ukrayna’nın NATO’ya en kısa sürede alınması yönünde yazı yazdım.

Bu yazıdan hemen sonra ortalık hareketlendi ve yaklaşık birkaç saat sonra Biden “Ukrayna NATO’ya üye olacak” dedi. Son dakika gelişmesi olarak haberlerde yer de buldu. Başka yetkili kişilerden de peş peşe benzer açıklamalar geldi.

Zaten, daha önce NATO’dan çok uzak tuttuğum Türkiye’nin, artık NATO kapsamındaki askeri müdahalelere katılmasına sorun çıkartmayacağımı da anlamalarını sağlamıştım.

Yine de hepiniz gördünüz, olağan akış gerçekleşmedi. Açıklamalarının arkası gelmedi. İş ciddiye binince Rusya tarafı ile sözde ona karşı olan ülkelerin restleşmeleri sertleşmedi, aksine azaldı ve yumuşadı.

Ukrayna/Zelenski tarafı bile bu süreçte köşeye sıkıştı, iyice ifşa oldu. Dünya üzerinde, vasıfları yeten, kafası basan herkes, bu defa en açık şekliyle, ortada dönen danışıklı dövüşleri gördü.

Aslında ABD, AB, Ankara, Ukrayna, Rusya, Çin, NATO ve diğerleri… Hepsi hala Londra’dan yönetiliyor. Kraliyetin izin vermediği zamanlarda bu ülkelerin ya da bu ülkeler içinde grupların ya da bu ülkelerin ittifakları ile oluşturulmuş milletler arası teşkilatların, hiçbir şey yapmaya hakları, yetkileri yok.

Prigojin/Wagner krizi çıktı, daha önce de yazdığım gibi, sadece batı basını ve medyası bile hür olsaydı, kendi olağan akışlarına bırakılsaydı, en fazla iki hafta içinde ve belki de silahlı çatışma kısmı da yaşanmadan Putin ve çetesi devrilirdi.

Dünya genelinde basın, medya ve sosyal mecralar aynı merkez tarafından baskı altında tutuldu, yönlendirildi ya da kişiler fark edemeden sansürlendi ya da bazı kişiler/taraflar resmi yetkililerin açıklamaları ile kandırıldı, aldatıldı.

Şu ana kadar Putin ve çetesi onlarca kere devrilmişti. Lakin buna ABD, NATO, Ankara, Ukrayna, AB hatta Japonya, Güney Kore ve Rusya karşıtı bilinen diğerlerinin hepsi, ortak irade ile mani olduldular.

Evet, hep beraber Putin’i ve çetesini orada tutabilmek için seferber oldular. Emirleri Londra’dan, Kraliyetten aldılar ve alıyorlar. Hatta bir kedinin karşısında köşeye sıkışmış bir fare misali hallere düşen Putin’i, o hallerden kurtarmak için, Rusya’da açıkça sahada faaliyet gösteren ve görünürde Rusya karşıtı olan ülkeler, gizli servisler oldu, oluyor.

Buna rağmen bile, tekrar tekrar yazdığım gibi, Rusya’da hala işler halde bir ordu, bir emir komuta sistemi de yok, işler halde bir bürokrasi de yok. Rusya, hiç kendisinden beklenilmeyen ülkelerin bile girip işgal edebileceği şartlarda ama danışıklı dövüşler devam ediyor.

Türkiye’nin de bu işte NATO’nun yanında durmasına izin verdiğim halde, NATO da ABD de son çare olarak, resmi açıklamalarla “Rusya ile bir savaşa hazırlıklı değiliz” diyerek, son hamlelerini yaptılar. Artık bunu bu şekilde açıkça, her şey anlaşılacak şekilde bile yaptılar. Oysa Rusya’nın etrafında onca NATO ve ABD yığınağı var. Rusya denilen devasa arazinin kuzeyinde, güneyinde, doğusunda ve batısında, Rusya tarafından hiç korunamayacak şartlarda olan ve en geç bir hafta içinde Rusya’dan kopartılabilecek devasa alanlar var. Rusya’ya sefer yapmak da Rusya’ya karadan, denizden, havadan girmek de girince tutunmak da çok basit. Lakin yapmadılar, yapmıyorlar.

Bunun mümkün olmaması için ortada geçerli bir mazeret bile yok. Üstelik ortadaki görüntüye bakarsak, Rusya’nın etrafında Rusya düşmanı çok sayıda ülke dolu ve dünyada Rusya düşmanı ülkeler saymakla bitmiyor.

Bu, olağan akışta nasıl mümkün olabiliyor? Bunu, dünya üzerindeki bu kadar gazeteci, yorumcu, emekli askeri uzman, nasıl göremiyor?

Görüyorlarsa neden susuyorlar, konuşuyorlarsa neden seslerini kimse duymuyor?

Aslında dünya üzerinde, “tek bir dünya devleti sistemi” neredeyse zaten var. Çok uzun zamandır var. Bu, açıkça bir “tek dünya devleti sistemi” olarak ilan edilmemiş halde ve bu bütünü oluşturan kısımların bazılarının, bazı ülkelerin ya da ülke içi grupların çatışmaları, bu sistemi kısa süreli zora düşürebiliyor. Lakin büyük resme bakıldığında, dünyada kimin hangi ülkede lider olacağına, hangi ülkedeki hangi liderin ne zaman devrileceğine, nerede askeri çatışmalar olacağına, bunların ne kadar büyüyeceğine, ne kadar süreceğine, nasıl şartlarda sona ereceğine, ülkelerin sınırlarına… Sayması uzun gider, neredeyse her şeye aynı merkez, İngiltere karar veriyor. Lakin “asil bir sessizlikle” geri planda duran güçlü, vakur ama sakin bir güç unsuru rolü oynuyor.

İngiltere’nin arkasında ise Ankebut Ağının bazı konseyleri bulunuyor. Bu konseylerin ABD’de olduğunu falan zan etmeyin. Yıllardır bu zorlama kabullenişleri de büyük oranda yıktım. ABD, bu sistemin basit maşalarından biri, başka bir şey değil.

İngiltere’nin, konseylerin arka planında ise yer altı şehir devletlerinin en üst yöneticisi olan o uzaylı insan kişi bulunuyor. İşte asıl Deccal’ın da o kişi olduğunu bir süredir açıkça yazıyorum. O Deccal da İblis’le hep ortak çalışıyor. Cinler aleminin gücünü de yanında buluyor. İblis’e tabi olarak sistemini yürütüyor/du. Son zamanlarda iblis’in de Deccal’ın da işleri hiçbir yerde yolunda gitmiyor. İnsanlar aleminde de cinler aleminde de ayrıca insanlar alemindeki yer altı şehir devletleri sisteminde de yolunda gitmiyor.

Şimdi biraz başa doğru dönüp bağlarsak…

Sürekli kararlar değiştiren, sürekli tavırlar değiştiren, sürekli planlar değiştiren bir Deccal ve sistemi var. İblis de tıpkı onun gibi, İstanbul karşısında çaresiz kaldıkça, fırıldak gibi dönüyor.

Bir her yeri yıkası geliyor bunların, lanet edip ani kararlarla peş peşe hamleler yapmaya, karşımda piyonlarını yönlendirmeye başlıyorlar….

Bir bakıyorsunuz, ben korkmadığımda, geri durmadığımda, her sahada karşı hamleler yaptığımda çark edip geri duruyorlar.

Sık sık da aynı tuzağı tekrar, tekrar, tekrar, tekrar kuruyorlar. Sanki ben, dünyada hangi siyasi ve dini grubun, ayrıca hangi iş grubunun kimin kontrolünde olduğunu bilmiyormuşum gibi…

Sanki ben ortada her sahada nasıl da danışıklı dengeler olduğunu bilmiyormuş gibi… Önünü sonunu hesap etmeden, belki de büyülerine, cinlerine de fazlasıyla güvenerek, aynı oyunu her fırsatta bıkmadan kuruyorlar.

Böyle çatışma, karşılıklı oyun kurma ve oyun bozma süreçleri sırasında, sanki dünyadaki o malum hükumetler, liderler ve iş grupları bana yaklaşıyormuş, yaklaşacakmış gibi dengeler oluşturuyorlar.

Bunlar da aslında görüntüden ibaret, arkası boş, devamı gelmeyecek hamleler oluyor. Bunu yaparken de şeytanlıklarından taviz vermiyorlar.

Dünyadaki çok sayıda siyasi ve dini grubu, bu oyun ve tuzak kurma süreçlerinde kandırıyorlar. Onlara, ortada görünen hadiselerin gerçek yüzünü ve kendilerinin gerçek maksatlarını anlatmıyorlar.

Yeni yeni dengeler kuruluyormuş ya da kurulacakmış…

Yeni yeni çatışmalar çıkartılıyormuş ya da çıkartılacakmış…

Yeni yeni gelir kapıları oluşturuyormuş ya da oluşturulacakmış gibi rol yapıyorlar ve süreç boyunca çok yüksek sayıda tarafı kancalarına takarak yoluyorlar. Yoluyorlar, yani nelerinden istifade edebileceklerse, onların elindeki o imkanlardan istifade ediyorlar, sömürüyorlar, onlardan besleniyorlar.

“İstanbulla anlaşacağız.”

“Bakın biz zaten onunla restleşmiyoruz.”

“Ona ters düşmemeye çok dikkat ediyoruz.” “Bakmayın öyle böyle yazdığına, sonunda anlaşma olacak.”

“O çok büyük projeler yapılacak. Biz de olacağız, siz de bu işlerin kesinlikle içinde olacaksınız”

“Bunlar, dünyayı kısa sürede değiştirecek ve içinde bulunabilenleri maddi sahada uçuşa geçirecek projeler”

“Şurada da şu projeyi, burada da bu projeyi yapacağız” “Falanca ülke ve lider de bizimle…”

“Falanca dev şirket ve dev holding de bizimle” diye bir başlıyorlar, sonu yok, kuralsızca yalanlar söylüyorlar ve dolandırıyorlar.

Bu güne kadar, İstanbulla iyi ilişkiler kuracağına inandırdıkları çok sayıda tarafın, kendileri üzerinden İstanbul’a gönderdiği her şeye de kendileri el koydular ve asla İstanbulla ilişkiler kuramadılar, kuramazlar.

Bu türlü oyunlarla, dünya genelinde siyasi, mali ve askeri dengeleri de işlerine gelen tarzda yönlendirmek istediler, istiyorlar.

Lakin, bu son seferinde, ben kendi hedeflerime doğru koşarken ve bir yandan da onların danışıklı dövüşlerini, ayrıca pek çok tarafı da kandırıp dolandırdıklarını meydana çıkartmak isterken…

Yaptığım pek çok hamle ister istemez onların işine geldi…

Hem bir yandan sevindiler ve hemen fırsatlara çevirmek istediler Hem de bir yandan bunu İstanbul’a karşı yeni tuzaklara dönüştürmeye çabaladılar.

Kısa sürede fazlasıyla şiştiler ve oyun kurduklarını zan ettikleri İstanbul’un oyunlarına geldiler. Fazlasıyla şişmiş bir balonun bir tek iğnenin bir tek darbesi ile patlaması misali, İstanbul’un tam zamanında ve yerinde vurduğu birkaç küçük darbe ile bile patladılar, mahvoldular.

Şu günlerde, nereye gideceklerini, ne yapacaklarını gerçekten bilemez haldeler. Ankara hükumeti ve Rusya hükumeti gibi ayak takımından olanları “Üstten bir şeyler deseler de ona göre hareket etsek” modundalar.

Bu güne kadar çok kişiye/tarafa çok sözler verdiler. Onları çok uzun süre oyaladılar. Mümkün olabildiğince hepsini yoldular, dolandırdılar, çarptılar. Şimdi ne ellerinde paraları var, ne hükumetler bir işe yarıyor, ne bankalarda mevduat var. Ne ordularda para, erzak, silah ve mühimmat var. Ne sanayi kuruluşlarında ve tüccarlarda sermaye, ne devlet memurlarına maaş ödemeye yarayacak hazineler var. Dünyanın en itibarlı görülen bankaları bile batak halde…

Ellerinde İstanbul kartı da yok. Bu şartlarda bile İstanbul karşısında yeniden danışıklı dövüşmekten geri de durmadılar. Suriye’de, İstanbul olmadan İstanbul’un projelerini yapmak istediler. Alarko bile adımı karıştırarak muhtelif taraflara sözler verdi ve bundan sonra ziraat/tarım sektöründe faaliyet göstereceğini açıkladı. Alarko dahi bir adım yol alamadı.

Dünya genelinde organize olarak TR’nin güneydoğusuna ve Suriye ile ayrıca İran ve Irak civarına öncelikle yapmayı planladıkları projeler de bir adım ilerlemedi. İlerlemeyeceği de çoktan kesinleşti. Her yerde bataklığa battılar. Yeniden bir yerleri kan gölüne çevirmeye, sözde terörü bitirmek iddiasıyla askeri operasyonlar yapmaya, yeniden kara para işlerini artırmaya dönük çabaları da sonuç vermedi, vermeyecek. Üstüne, İstanbul’a oyun kurarken oyuna gelme sürecinde, hala dünya buna inanamıyor olsa bile bir de Tahıl Koridoru denilen kara para koridorunu da iptal etmek zorunda kaldılar.

İstanbul onların üzerinden geçmesin diye orada, burada, şurada, dağınık hallerde titremeye başladılar. Bir de kendi topraklarındaki nükleer enerji santralleriyle, nükleer bombaların uzaktan patlatılabileceği şoku ve tehdidi ile yüzleştiler.

Yetmezmiş gibi, fikri ve dini konularda da hiç akıllarına bile gelmeyecek bir tayfuna tutuldular, yayınlarım sonrasında adeta iki günde savruldular. Ellerinde ne sahte Kudüs kaldı, ne sahte Mescid-i Aksa, ne sahte Kabe… Ne sahte Tevrat kaldı, ne sahte bilim…

Dünya genelinde çok uzun zamandır organize halde olan bir sistem, bu hale gelir miydi diye, çok geçmişte değil, 2018’in altıncı ayında kendilerine sorulsaydı bile, sadece güler geçerlerdi. Bir de bu kadar kısa sürede geleceği söylenseydi, uzun uzun kahkahalar atarlardı.

Şimdi öyle hallerdeler ki hem çöktüler, hem kendilerince bir çıkış yolları dahi yok, hem de düşmanlarına yani İstanbul’a muhtaçlar. Üstelik buna rağmen İstanbul onlara asla anlaşma fırsatı vermeyecek ve bunu da biliyorlar. Üstelik, milyon sene ömürleri olsa bile şeytanlıklarından bir gram bile taviz vermeyecek pislik herifler olduklarını her seferinde yeniden yeniden gözler önüne serdiler.

Sistemin içindeki herkesin bilgisi yok ama sistemin tepesindekilerin, son birkaç güne dair kararları belliydi.

Ben istemediğim halde bile beni sahaya çekeceklerdi. Emirlerindeki pek çok sözde gazeteciye ve sosyal medya piyonuna, benim lehime olan yayınlar yaptıracaklardı. Sansürü kontrollü bir şekilde gevşeteceklerdi. Hemen o anlarda da yıllardır bu şartların oluşmasını bekleyen dünyanın dört bir yanından tarafları da sahaya çekeceklerdi. O tarafları bu defa tam manasıyla kandıracak ve dolandıracaklardı.

Lakin asıl plan şuydu…

Mfs sahaya inecek, mfs’ye görünürde istediği şartlar sağlanacak ve kısa süre sonra mfs rezil olup sahadan çekilmek zorunda kalacaktı. Hatta hala tek planları bu…

“Proje dediniz, mfs dediniz, uzun zamandır hep bizi gerdiniz. İşte adama saha verdik, yetki verdik ama gördünüz, kısacık sürede her şeyi daha kötü yaptı” diyeceklerdi.

Çünkü bunları dahi görünürde vereceklerdi. Bunlar planın parçası olarak ve görünürden ibaret verilecekti. Bir yandan dışarıya böyle bir görüntü veriliyorken, bir yandan ise etrafım lüzumsuz, art niyetli adamları ile sarılacaktı. Çıkmasını istediğim kanunlar çıkmayacaktı, çıksa uygulanmayacaktı. Aldığım kararlar sahada aslında uygulanmayacaktı. Plan işleyecekti. O sırada o taraflar da yolunmaya devam edilecekti. Ankebut Ağı kendince acil destek kiti misali devasa paralar bulmuş olacaktı. Sonra bana güvenen, inanan bütün taraflar büyük şoklar ile büyük maddi kayıpları bir arada yaşayacaktı. Görünürde her şeyin sorumlusu da ben olacaktım.

Sonra taraflar, ister istemez yeniden Londra’nın kanlı, vahşi, acımasız, şeytani, kuralsız sistemine tabi olacaklardı. Bu güne kadar her şey denendiği halde bir türlü öldürülemeyen mfs de rezil olmuş bir adam olarak sönüp gidecekti. Lakin İstanbul/Kudüs burası… iblis’in belki yüz bin yıllık şeytanlık, tuzak, ayak kaydırma tecrübesi olabilir ama benim sadece 20 yıldır görüp yaşayıp tecrübe ettiklerim, anlaşılan o ki onun tercübelerini aşmış.

Şimdi en açık şekliyle tekrar yazıyorum.

-Bunları siyaset yaparak, bazı hedeflere ulaşmaya niyetlenerek yazmıyorum. Okunduğunda ilk akla gelen manalarında yazıyorum.

-Ben, hemen şimdi bu devletin başına geçmem istense bile geçmem, geçmeyeceğim.

-Son yıllarda tekrarla yazdığım gibi, Ankara’yı arkalayanları iyice çökerttikten sonra, Ankara’yı devireceğim ama yine de devletin başına ben geçmeyeceğim, bir adamımı geçireceğim.

-Ben arka planda kalarak kendi projelerimle, dünya genelinde faaliyet gösterecek şirketlerimle meşgul olacağım. Ayrıca başındaki hainleri devirip de elime alacağım cemaatimle meşgul olacağım.

-Bu süreçte dünya genelinden farklı farklı taraflarla iş anlaşmaları da yapacağım ama benim hassasiyetlerim belli ve asla hiçbirinden tavizler vermeyeceğim.

-Ben, insan ve organ kaçakçılığı yapanlarla ya da bir yerinden bunlara destek/aracı olanlarla asla ama asla anlaşmalar yapmayacak ve onların şirketleri ya da sahadaki iş adamları üzerinden projelere girişmeyeceğim.

-Ben, terör örgütleri kuran, kullanan ya da onları destekleyen hiç kimse ile asla anlaşmayacak ve ortak projeler yapmayacağım.

-Ben, LGBT sapıklığını savunan, destekleyen hiçbir cinsi sapıkla bir araya gelmeyecek, onun yüzüne gülmeyecek, onunla anlaşmayacağım.

-Ben, Tayyip pisliğiyle, onun etrafındaki pislik çetenin mensuplarıyla da anlaşmayacağım.

-Ben, şu haldeki ABD ile ve şu haldeki Rusya ile de anlaşmayacağım. Ben Putin’le asla anlaşmayacağım. Ben Biden ile asla anlaşmayacağım. Ben, Netanyahu ile de asla anlaşmayacağım.

-Ben Londra ile, İngiltere kraliyeti ile anlaşmayacağım. Onların bana uymayacağı da benim onlara uymayacağım da çoktan kesinleşti. Dolayısıyla, bir anlaşma ihtimalinin hiç olmadığı da çoktan kesinleşti.

-Ben, iş yaparken, milletleri sömürmeye dönük işler yapmayacağım. Aksine, milletleri desteklemeye dönük işler yapacağım. Buna rağmen bile çok ama çok büyük ve tertemiz paralar kazanacağım. Benim yanımda, benim gibi durabilenlere de çok büyük kazandıracağım. Hukuk tanımayan, kendini seçilmiş, üstün gören ve diğer insanları böcek misali gören pislikleri yanıma bile yanaştırmayacağım.

Benim hırsım yok. Benim öncelikli hedefim büyük işler yapmak, büyük paralar kazanmak değil. Benim, kısa süre içinde büyük sermayeler bulmak/toplamak gibi bir mecburiyetim de yok. Ben tahmin edilenin çok daha düşüğü olan sermayelerle bile işlere girişip de çok kısa sürelerde o işleri devleştirebileceğime eminim. Devletimin başına geçmesem bile, siyasi şartları bu temiz işlere uygun hale getirebileceğime de eminim. Daha önce de söylediğim gibi ben, hayatımın genel hatlarıyla nasıl geçeceğini biliyorum.

Ben hiçkimseyi dinine, ırkına, lisanına, kültürüne bakarak dışlamayacağım. İnsan hak ve hürriyetlerini gerçekten vereceğim. Lakin herkesten her hususta samimiyet, iyi niyet ve kanunlara/hukuka riayet bekleyeceğim. Samimi ve iyi niyetli olmayanlarla yan yana bile gelmeyeceğim.

Bütün bunlar nasihatla, ikazla, asil ve örnek duruşla, taşlaşmamış kalpleri derinden sarsacak bunca ilimle/yayınla da mümkün olabilirdi. Lakin olmadı…

Bunun böyle olması, benim tercihim değil. Tatlı tatlı, güzel güzel olmuyorsa, acı acı olacak ama olacak.

Hiçbir güç unsuru, hiçbir şahıs/lider, bu dünyayı böyle cehennem gibi bir halde tutamayacak. Ben bunu bozacağım. Şu ana kadar bu sürecin çok büyük ve zorlu kısmı tamamlandı. Bundan sonra azı kaldı ve kolay kısmı kaldı.

Lakin bu kısım da yaklaşık beş sene sürecektir. Bu süreç boyunca da hizmetlerim devam edecek. TR’yi ve dünyayı her hususta yönlendireceğim. Lakin şu zamanlarda devletin başına da geçmeyeceğim, pislik heriflerle ve gruplarla anlaşmalar da yapmayacağım. Nispeten az olsa da temiz işlerle meşgul olacağım. Zaten çok farklı farklı sahalarda bilimsel çalışmalar da yaptıracak, yeni yeni keşiflere, buluşlara da vesile olacağım. Kendime hem bilim ve teknoloji sahasında hem hukuk ve siyaset sahasında özel yetiştirilmiş ekipler ayarlayacağım. Eş zamanlı olarak cemaatin tepe kısmına da hususi yetiştirilmiş, çok vasıflı kişiler getireceğim. Benim yapacak çok çok fazla işim var. Bütün bunları yaparken, TR’de ve dünya genelinde milyarlarca kişinin de belalarını bulmasını, yer yüzünün ve yer altının temizlenmesini sağlayacağım.

Hiçbir şeye yatırım yapmayın. Varlıklarınızı nakit olarak tutmayın, altın ya da başka değerli madenlere çevirin, asla bankalarda bırakmayın. İblis’in ve Deccal’ın bile mani olamayacağı küresel mali krize en ama en kısa sürede hazırlanın.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Exit mobile version