Dini MeselelerProjelerSiyasetTarih

Siz oynamayı bilmiyorsunuz


Her seferinde heyecan yapıyorsunuz, coşuyorsunuz, sonra kısa sürede sert kayaya çarpıyorsunuz.

Her seferinde bunu yaşıyorsunuz ama yine yine aynı hallere girmekten geri durmuyorsunuz. İki dakika akl-ı selim davranamıyorsunuz. Parlamadan önce oturun bir düşünün, değerlendirin, önünü sonunu hesap edin ama yok.

Ne olacak şimdi? Dünya görüyor halinizi dünya… Maskara oldunuz yine medyumlara, astrologlara ve hepsi biliyor halinizi. İtibarınız zaten yerlerdeydi, şimdi yerin altına da girdi. Rezil oldunuz.

Haydi kaldırın ölenlerinizi, kalkıyorlar mı, dönüyorlar mı geri? Haydi uyandırın komada olanlarınızı? İntihar edenlerinizi? Haydi iyi edin çarpılıp yananları ve türlü hastalıklara yakalananları?

Haydi kafa kafaya vuran trenleri, batan gemileri, bozulan denizaltıları, çöken/bozulan bilişim sistemlerini, yanan paraları, oyundan düşen subayları, kaza geçiren siyasetçileri bir anda eski haline getirin, oluyor mu? Parladınız ama yine kendinizi yaktınız.

Bizde bir söz var, “keskin sirke küpüne zarar”

Yıllardır söylediğim gibi, bir araya toplanmış bir avuç ahmaktan başka bir şey değilsiniz ama şansınız var ki elinizde tuttuğunuz insan yığınları da sizler kadar karaktersiz, gayretsiz, ahmak kişilerden oluşuyor.

Kendi aranızda neler yaptığınız artık beni hiç ilgilendirmiyor. Bundan sonra da bana, ekibime ve yoluna benimle birlikte devam eden taraflara bulaşmayı denerseniz, bundan da beter olacaksınız.

Dünya genelinde seferberlik yaparak sözde bir seçim süreci daha sergilediniz. En görünür şekilde bir CIA hükumeti, bir NATO hükumeti tesis ettiniz. CIA raportörü kalın kafalıyı MİT’in başına artık resmen getirdiniz. “Geçiririm Suriye’ye iki adam, attırırım dört füze, al sana savaş sebebi” diyen gizli Ermeni Hakan Fidan’ı Dışişleri bakanı yaptınız. Kabinede bir tek gerçek Türk ve müslüman yok. Neredeyse tamamı gizli Ermeni… Kanun, hukuk falan tanımadınız ve tamamen gayr-i meşru bir idari kadro oluşturdunuz.

Dünya genelindeki bu seferberliğinize rağmen Muharrem İnce’yi bile koruyamadınız. Bunca büyük ittifaka ve çabaya rağmen, Muharrem’in çarpılmasına mani olamayacak kadar güçsüz, acizsiniz. Ne zaman anlatacaksınız bu millet denemez sürüye, Muharrem’in aslında neler yaşadığını? Bazı resimlerde “deli gibi” baktığını dikkatle odaklananlar hep sezmişlerdir ama birilerinin açıkça da konuşması lazım bu sarsıcı gerçekleri.

Aynı günlerde Tayyip bile az daha elinizden kayıp gidiyordu. Canlı yayında iken çarpılmasına, krize girmesine ve “eyvah eyvah” sahnesinin yaşanmasına mani olamadınız.

Bu mu sizin metafizik gücünüz?

Sizi tamamen ezip geçmediysek, bu millet dik durmadı diye yapmadık. Yıllardır yazdıklarıma dönüp bakın, bundan başka bir şey yok. Bu millet kendini düzeltmedikçe, başına düzgün insanlar geçmeyecek.

Şimdi, Almanya’da tarihe geçecek çapta bir tatbikat yapıyorsunuz. Onu ne için planlamıştınız? Tarihini, detaylarını nasıl hesaplamıştınız ve neye dönüşecekti, mesajı ne olacaktı? Şimdi mesajı ne olacak?

250 uçakla mı Türkiye’nin gerçek hürriyetine kavuşmasına karşılık verecektiniz? Ankara’daki CIA ve NATO hükumetinin devrilmesine karşılık verecektiniz?

Gerçekten uçabilen ve savaşma kabiliyeti olan 250 uçağınız kaldı mı sizin?

25 ülkeyi toplasak, bir tane Türkiye yapıyor mu gerçekten?

Günü gelecek ve anlatacağım neler yaşadığınızı. Ankara’daki tasmalı itlerinizin, o gayr-i resmi CIA personellerinin korkudan güm güm atan kalplerinin sesi ta buradan, İstanbul’dan duyulabiliyordu. Bu işi buraya kadar getirdiğimizi ama şu lanet milletin oralı bile olmadığını, üfleyerek bile yıkabileceği hale getirdiğimiz halde umursamadığını anlatacağım.

Siz şimdi Türkiye’nin başına yine de kendi hükumetinizi getirdiğinizi, Türkiye’nin gerçek hürriyetine ulaşmasının önünü kestiğinizi ve bu şekilde yola devam edebileceğinizi mi zan ediyorsunuz?

Hayır hayır… Millet denemez bu sürünün canı cehenneme ama siz yine de hak ettiğinizi buluyorsunuz, bulacaksınız. Bu sözde seçim sürecinin arkasında olan bütün taraflara, ta ki özel şirketlere kadar, herkesin cezalandırılacağını baştan ilan etmiştim. Görün başınıza neler gelecek. Bastığınız yer bile ayaklarınızın altından kayıyor ve bunu fark edip de uyuyamayanlarınız da az değil.

Saatlerce sesli anlatabilirim mağlubiyetinizi, acizliğinizi, dibe vurmuşluğunuzu ama girmeyeceğim siyasete… Bütün bunlara rağmen, büyülerle, ayinlerle, medyumlarla İstanbul’a set olabileceğini zan eden ve dünyanın muhtelif yerlerine yayılmış bir sürüsünüz siz.

Hem de üzerine basıp topluca ezilecek bir böcek sürüsü…

Benim kafamı bozmayın, kendi ülkelerinizde bile hareket sahası bırakmam hiçbirinize…

Hz. Mehdî’nin hizmetleri öylesine önemli ve büyüktür ki, rivayetlerden onun hilafetinden sadece insanların değil, bütün yer ve gök ehlinin (dünya insanlığının ve uzaydaki diğer insan türlerinin) memnun olacağı belirtilir.2 Çıkışı sadece ehl-i îman için değil, yer ve gök ehli için dahi sevinç kaynağı olur. Öyle ki kuşlar, vahşî hayvanlar, denizdeki balıklar dahi sevinirler.3 Hattâ Mehdî’nin bu güzel hizmetleri sebebiyledir ki, ölüler bile dirilip onun zamanında yaşamayı temennî ederler.4 Kısaca Allah, kalbleri onun muhabbetiyle doldurur.5

Büyüklerden Tavus-u Yemenî onun zamanında yaşamayı çok arzulamıştır.

Bu önemli hakikati ifade ettikten sonra İslâmı, sadece âhiret diniymiş gibi görme veya göstermenin İslâmı tanımamak mânâsına geldiğini, peygamberlerin sadece âhiret işlerinde değil, dünya işlerinde de rehber oldukları gibi Hz. Mehdînin de maddî ve mânevî her konuda yol göstereceğini, ıslahatını her sahada yapacağını hemen belirtelim.

Evet, Hz. Mehdî vazifesini sadece din sahasında değil, saltanat, hilafet, sosyal hayat, cihad gibi hayatı kuşatan her sahada icra edecektir.

Biz şimdi rivayetlere dayanarak Hz. Mehdî’nin bu hizmetlerinin en dikkat çekici olanları üzerinde duralım:

a. Dini İkâme

Hz. Mehdî bir müceddittir. Cenab-ı Hak onunla dini tekrar iâde edecektir.6 O, âhir zamanda, Asr-ı Saadette olduğu gibi İslâmı yeni baştan hâkim kılacak, yüceliğini, üstünlüğünü bütün dünyaya îlan edecektir. Nuru’l-Ebsar müellifi Said bin Cübeyr,
“Müşrikler hoşlanmasalar da Allah, bu dini bütün dinlere üstün kılacaktır.”7
âyetinin tefsirinde dini üstün kılacak kişinin Hz. Fatıma’nın çocuklarından Hz. Mehdî olduğunu belirtir.

Bunun, “O İsa’dır (a.s.)” diyenlerin sözleriyle de çelişki teşkil etmediğini, zira Hz. İsa’nın Hz. Mehdî’ye zemin hazırlayacağını söyler.8
el-Kavlü’l-Muhtasar’da, Resûlullah (a.s.m.) en başta İslâmı nasıl ayakta tuttuysa, Hz. Mehdî de en sonunda İslâmı aynı şekilde ayakta tutacaktır.9 kaydı vardır.

Saadet-i Ebediyede Ashab-ı Kehf’in mağaradan çıkıp Hz. Mehdî’ye asker olacakları tarzında bir rivayete yer verilir.10 Ashab-ı Kehf’in dirilip asker olmasının ne mânâya geldiğini kesin olarak bilemiyoruz. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki, Hz. Mehdî’nin îmanî mesajlarıyla Ashab-ı Kehf’in dirilişi gibi ölü ruhlar dirilecek, yeniden hayata dönecektir. Bu bize Hz. Mehdî’nin mesajının temelini de insanı mânen diriltecek îmanî hakikatler teşkil ettiğini göstermektedir.

Muhyiddin-i Arabî, Mehdî’nin dini ikàme edeceğini, önemsenmez hale geldikten sonra ona tekrar kıymet kazandıracağını, ihya edeceğini söyler ve “Dini Resûlullahın zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek” der.11

İmam-ı Rabbanî de sönen İslâm güneşinin Hz. Mehdî’yle yeniden parlayacağını ifade eder.12

Ümmü Seleme’nin rivayetine göre, Hz. Mehdî, İslâmı yeryüzünün değişik bölgelerinde hâkim kılacaktır.13

Onun diktiği kuru bir dalın, hatta ağacın yeşerip yapraklandığı belirtilir ki,14 bundan, onun kerametlere sahip bir kişi olduğu kadar, îmansızlıkla ölü hale gelen kalbleri, ağacın yeşerdiği gibi, irşadları ve eserleriyle canlandıklarını, yeniden hayata döndüklerini de çıkarabiliriz.

b. Sünnet-i Seniyyeyi İhya

Hz. Mehdî müceddit olduğu içindir ki, aynı zamanda dönemine İslâmın damgasını vuracaktır. İslâma yöneltilen hücumları bertaraf edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir. Aişe Validemizin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu husus açık açık anlatılır:

“Benim vahiy üzere mücadele verdiğim gibi Mehdî de sünnetim üzere mücadele verir.”15 buyurulur.

Rivayetlere göre Hz. Mehdî ihya etmedik sünnet, kaldırmadık bid’at bırakmayacak, âhir zamanda tıpkı Resûlullah gibi dinin vecibelerini îfa edecektir.16

İmam-ı Rabbanî de Mektûbât’ında Hz. Mehdî’nin bu önemli hizmeti üzerinde durur. Onun aslî vazifelerinden birisinin Sünnet-i Seniyyeyi ihya ve bid’atları kaldırmak olduğunu söyler.17 Sünnet-i Seniyyenin önemini anlatırken de şu satırlara yer verir:

“Sünnet ve bid’attan herbiri, diğerinin yokluğunu gerektirir. Birini ihya etmek, diğerini öldürmek sayılır. Bu mânâya göre Sünnet-i ihya etmek, bid’atı öldürmek demektir. Aksi dahi böyledir.”

Hatta onun dini yayma ve sünneti ihya etme görevini yürütürken halkı bid’alarla amel etmeye alıştıran modern bir bilginden dahi söz eder.18

Hz. Mehdî geldiğinde alabora olmuş bir atmosferle karşılaşır.

Tepeden tırnağa İslâma yöneltilmiş bir tahribat söz konusudur. İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan İslâm kalesinde bir sürü gedikler açılmıştır. Bin senedenberidir yığılan ve birikegelen şüphelerin bir anda kusulduğunu; İslâmî esas, cereyan ve şeâirlerin kırılmaya, kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmenin dehşetli yaralanmaya, vicdan-ı umumînin bozulmaya yüz tuttuğunu müşahede eder.

Bütün bunlar Süfyan’ın öncülüğünde gerçekleşir. Hz. Mehdî ise bu müthiş tahribatın sebep olduğu mânevî hastalığı Kur’ân eczahanesinden aldığı ilaçlarla tedavî eder; bid’atlarla unutulmaya, unutturulmaya çalışılan ve savaş açılan, gerçekte ise herbiri birer iksir olan Sünnet-i Seniyye prensiplerini yerleştirmeye çalışır. O ve onun nûrânî cemiyeti, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir.19

c. Süfyanla Mücadele

Bir gün Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), Hz. Ömer’e, Yahudî çocukları içerisinde birini gösterip, “İşte Süfyanın sûreti!” buyurdu. Hz. Ömer ileri atılıp, “Öyleyse ben onu öldüreceğim.” dedi. Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) ise,

“Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun sûretiyle öldürülmez.”20 buyurdu.

Evet, Süfyan âhir zamanda gelecek ve “Kıyamete kadar hak üzere cihada devam eden, muhalefet edip düşmanlık edenlerin bir zarar veremeyeceği,”21 bu hak cihadlarını muzaffer olarak sürdüren22 ve “en son grubu Mesih-i Deccalle savaşan bir cemaat”23 ve onun temsilcisi olan Hz. Mehdî tarafından öldürülecektir.

Hz. Mehdî, mücadelesini, bütün mukaddesleri inkâr fikriyle ortaya çıkan büyük Deccala, hem de İslâma, Kur’ân’a savaş açan, dinsiz, yalancı İslâm Deccalı Süfyana karşı verecek, bu mücadeleler sonucunda onu öldürecek, tahribatını tamir edecektir.

Allah’ı, Kur’ân’ı, peygamberi tanımayan, İslâm adına ne varsa hepsine savaş açan, icraatını sistemli ve münafıkâne bir tarzda yürüten, İslâmın rükünleri olan bu inanç esaslarını kaldırmaya, yok etmeye, zayıflatmaya çalışan Süfyan, “Hz. Mehdî’yi de devamlı tarassut altında tutacak, muhasarasını üzerinden kaldırmayacaktır.”24

Bu demektir ki, Hz. Mehdî çok zor şartlarda hizmet verecek, mücadelesini sürdürecek.

Hadis-i şeriflerde Süfyanın tahribatına olduğu kadar Hz. Mehdî’nin onunla yapacağı mücadelelere de yer verilmiştir. Bu mücadele birçoklarının zannettiği gibi maddî kılıçla değil, mânevî kılıçlı, fikir yoluyla; kanlı değil, kansız olacaktır. el-Heytemî bunu şöyle anlatır:

“Ona bîat edenler, (Kâbe civarındaki) rükün ve makam arasında bîat ederler. Uyuyanı uyandırmaz, aslâ kan dökmezler.”25

Müslim’de yer alan bir hadiste27 Hz. Mehdî’nin Deccalle olan enteresan bir mücadelesine yer verilmektedir.

Her ne kadar Mamer ve Ebû İshak gibi ravîler, bu zâtın, Hz. Hızır olduğunu söylüyorlarsa da hadisin öncesi ve sonrasından onun Hz. Mehdî olduğu anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre Deccalın merkezde silahlı gözetleme yapan askerleri bulunmaktadır ki bu, onun büyük bir ordu ve hükümet gücüne sahip olduğunu göstermektedir.

Buna dayanarak Hz. Mehdî’yi kendine bende etmek istemekte, kabul etmeyince de eziyet ve sıkıntı vermekte, tesirsiz hale getirmek için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. Öyle ki “sırtı ve karnı döve döve genişletilmekte,” yani onun dâvâsı gün geçtikçe etrafa daha da yayılmaktadır.
O, bunca eziyet ve işkenceye rağmen asla boyun bükmez, Deccalı tanımaz, aksine Deccallığı hakkındaki kanaati daha da pekişir, mağlup edilmez bir edayla insanlara şöyle seslenir:

“Ey insanlar şüphe yok ki artık Deccal bana yaptığı bu işi artık insanlardan hiçbir kimseye yapamayacaktır.” Deccal yine onu öldürmek için alır. Ama onun boynu ile köprücük kemiği arası bir bakır levha haline geliverir ve Deccal artık onu kesebilecek hiçbir yol bulamaz. Sonunda onu iki eli ve iki ayağı ile yakalar ve fırlatıp atar. İnsanlar, Deccalın onu ateşe attığını sanırlar. Oysa o mü’min Cennet içine atılmıştır.

Bu ifadeler Deccalın Hz. Mehdî’yi öldürmek istemesine rağmen bunu başaramayacağını göstermektedir.

Ona diş geçiremeyecek, kılıcı da işlemeyecektir. Onu ateşe atması ise zamanında bir nevi Cehenneme dönen zindanlara atması demektir.

Ama onun îmanı o zindanı da bir nevi Cennete çevirir. Çünkü Cennet ve Cehennem herşeyden önce gönülde yaşanır. Èman zindanları saraya, ateşleri âb-ı hayata çevirebilecek güçte bir iksirdir.

Aynı zamanda bu Deccalın Hz. Mehdî’yi en ücrâ, ıssız yerlere süreceğini, oraların ise bağlık bahçelik yerler olacağını da göstermektedir.

Müslim’deki hadisin sonu şöyle bitiyor:

“İşte o mü’min âlemlerin Rabbi katında insanların şehadet bakımından en büyük olanıdır.”28

Başka bir rivayette ise Hz. Mehdî’nin Süfyanla ilgili mücadelesine şöyle dikkat çekilir:
“Süfyanla Mehdî yarışa hazır iki at gibi ortaya çıkarlar. Kâh Süfyanî gâlip gelir, kâh Mehdî.”29

Hz. Mehdî Şam’a geldiğinde Süfyanîler dallı budaklı ağaçlar kesip Taberiye gölüne atarlar.30 Horasan tarafına giden bir taife de Süfyanîleri mağlup eder.31 Sonunda Süfyanîler hilafeti Hz. Mehdî’ye teslim ederler.32


Bu rivayetlerde de görüldüğü gibi Süfyan herşeye rağmen Hz. Mehdî’nin kılıncından kurtulamayacaktır. Hak ve hakikatin hükmettiği kâinatta bu kurulu düzene meydan okuyan, safsata, yalan ve hileden medet uman Deccalın teslim-i silâh etmemesi düşünülebilir mi?

Hz. Mehdî, bu mücadeleleri esnasında elbette bir kısım sıkıntılarla karşılaşacaktır. Ona destek verenler de, cephe alanlar da çıkacaktır

İlk anda Hz. Mehdînin etrafında toplananların sayısı oldukça azdır. Ama ihlaslıdırlar, sadıktırlar, sebatkârdırlar. Yılma bilmeyen bir azim, korku bilmeyen bir cesaret, ender rastlanan fedâkârlık içerisindedirler.

Evet, onların başlangıçtaki sayıları Bedir Ashabı, yani 313 kişi kadar, Talut’la nehri geçenler kadar az, kalbleri uzlaşmış, şehid düşenlerine üzülmeyen, kendilerine katılanlara sevinmeyen39 kimselerden müteşekkildir. Onlar Allah yolunda kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmazlar.40 Hz. Ali’nin belirttiğine göre, bu insanlar hiçbir şeyden korkmaz, hiçbir menfaate de sevinmezler.41 Azdırlar, ama bir ordu kuvvetindedirler. Güç ve kuvvetlerini ihlas, sadakat ve tesanüdden alırlar. Onun için “Ne kadar da az olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.”

İhlas, sadakat, sebat ve cesaret dolu bu topluluğun halleri, Hz. Musa zamanında Calut’la mücadele eden Talut’u andırır. Talut’un kuvveti azdı. Emirlere uymayıp bir imtihan vesilesi olan nehirden su içip gevşeyen, Calut ve ordusuna güç yetiremeyeceklerini söyleyen askerlere karşı, herşeyi göze alan fedâkâr ve cefakâr az bir grup ise şöyle diyordu:

“Nice az topluluk vardır ki, Allah’ın izniyle çok tupluluğa gâlip gelir.”43

İhlası esas alan, ihlasla zerrenin güneşler kadar büyüyeceğine inanan bu samimi insanlar Süfyanizmi yıkmada zorlanmayacaklardır.

“onlar buna aldırmayacak,”

Arap değil, diğer milletlerden olan bu yardımcılar44 her zalime ve cebbar oğlu cebbara (biyonik robotlara) gâlip geleceklerdir. Demir gibi kalblere sahip bu insanların diğer önemli bir özellikleri de geceleri âbid, gündüzleri de arslan kesilmeleridir.45

Mehdî’nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek, rahatlık meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır. Ama “onlar buna aldırmayacak,”46, “Ayrılanlar da muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir.”47 Böylece “mücahede edenlerle sabredenler ortaya çıkarılmış”48 olacaktır.

46. Râmûzü’l-Ehadîs, s. 476 (İbni Mâce’den).
47. Râmûzü’l-Ehadîs, s. 487 (Taberânî’nin Kebir’inden.)
48. Âl-i İmran Sûresi, 142.

Şam yani Suriye halkı darmadağın edildiğinde, herkes maddiyat peşine düştüğünde hz Mehdi meydana çıkacak…

Yine Hz. Ali’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, dünyanın sonu geldiğinde fitne ve kargaşalar çoğalacak, altın madeninde türediği gibi türeyecek, halk fitne içerisine dalacak, Şam ehli semadan yağan belâlarla darmadağın olacak ve o kadar zayıflayacak ki tilkiler bile harp etse mağlûp edecek.

İşte böyle bir anda Hz. Mehdî üç zafer sancağıyla çıkıp Müslümanların kalblerini telif edecek, eski nimetlerini geriye verecek, görüşlerini birleştirip kalblerini yumuşatacaktır.50

50. Hakim, Müstedrek’ten Mukaddime, Fasıl: 52; s. 318.

Herşeyin ters yüz edildiği, zulmün başına adalet külahını geçirdiği bir zamanda ruh dünyası kararan insanlık hakkı, adaleti tesis edecek bir kurtarıcıyı her zamankinden daha çok aramaya başlayacaktır. Resûlullahın yolunda, onun tarzında bir insanın âleme reis olup hükmetmesini, problemlerine çözüm bulmasını, zulme son verip sulh ve sükûnu temin ve adaleti hâkim kılmasını bekleyecektir.
İşte Hz. Mehdî böyle bir zamanda çıkacak, zulümle dolan yeryüzünü adaletiyle dolduracak,51

işleri düzene sokacak52 ve insanları hakka döndürünceye kadar mücadele edecektir.53
O, zulüm, istibdad hâkim olan dünyayı öylesine sulh ve sükûna kavuşturacaktır ki Müslümanlar İslâmın ilk dönemlerindeki gibi yaşamaya başlayacaktır. Artık kan dökülmeyecek, uyuyan kimse de rahatsız edilmeyecektir.”54

Onun döneminde iyilerin iyilikleri artar, kötülere bile iyilik yapılır.55


51. Ebû Davud, Kitabü’l-Mehdî, 4:107 (H. 4284, 4290.); Sâdüddin Teftazanî, Şerhu’l-Makasıd, 2:307.
52. Buharî, Kitabü’l-Fiten, 5.
53. İbni Hacer, el-Metalibü’l-Âliye, 4:342 (H. 4553.)
54. el-Burhan, Varak: 82a; Kitabü’l-Fiten, Varak: 51a.
55. el-Bürhan, s. 17.

Îmanın hükmettiği bir dünyada nelerin gerçekleşebileceğini bir düşünün. Orada çalışkanlık, gayret, faaliyet, fedakârlık, cömertlik gibi güzel huylar namına ne varsa hepsi yeşerecek, meyvelerini vermeye başlayacaktır. Zâten îman, güzel meyveler veren nuranî bir ağaç değil midir?

İşte Hz. Mehdî zamanında Asr-ı Saadette olduğu gibi küllenmiş duygular bir bir tomurcuklanacak, çiçek açacaklardır. Bu huzur ve sulh döneminin en göze çarpan özelliklerinden biri de rivayetlerde belirtildiği gibi bolluk ve bereketin görülmesidir.56
Müslim’de, âhir zamanda geleceği bildirilen halife -ki İslâm âlimlerince bunun Mehdî olacağı bildirilir- malı sayılamayacak derecede taksim edecek57 ibaresi yer alır. Ebû Davud’daki ifade ise şöyledir:

“Âhir zamanda bir halife gelir de malı avuç avuç verir, verdiği malı saymaz.”58

Ebû Saidi’l-Hudrî’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise dönemindeki bolluk ve refahtan söz edilirken şöyle buyurulur:

“Benim ümmetim onun döneminde öylesine bir refaha ulaşacaktır ki, o güne kadar benzerine asla rastlanmamıştır. O kadar ki yer ürünlerini verir, insanlardan hiçbir şey saklamaz, mal da o gün çok birikir. Adam kalkıp, ‘Ey Mehdî, bana ver!’ dediğinde, Mehdî de ‘Al!’ der.”59

“Ümmetim onun zamanında benzerine rastlanmamış derecede nimetlere kavuşacaklar, gök bol bol yağmurunu gönderecek. Yer de bitki ve mallardan hiçbir şey saklamayacak (yani yeraltı zenginliklerini insanların faydasına sunacaktır.)60 Onun döneminde yeryüzü hazinelerini dışarı fırlatacaktır.61 Hayvan sürüleri de fazlalaşacaktır.62

Bunu Müslim-i Şerifin rivayet ettiği şu hadis-i şerif de desteklemektedir:

“Ümmetim kaybolmaya yaklaşınca, saymaksızın servetler saçan bir halife gelecektir.”63

Bu bolluğun sebebini, teknolojinin geliştiği ve tohum ıslahı ile tarımda üretimin kat kat arttığı günümüzde anlamak zor olmasa gerek.
Onun zamanında her şey olduğu gibi Müslümanların sayısı da artacaktır.64

İstanbul’un tek ve son fatihi hz Mehdi, başkası yok.
Birinci ve ikinci fetih diye bir şey yok. Tek fetih var.

Hz. Mehdî’nin icraatlarından biri de İstanbul’u fethetmesidir. Bir rivayette ümmet-i Muhammed’in son emiri Ehl-i Beyt-i Nebevîden hüsn-ü sîret sahibi Mehdî’nin çıkacağı, Kayser şehrini fethedeceği, zamanında Deccalın çıkacağı ve Hz. İsa’nın gökten ineceğini bildirilir.84

Hatta Resûlullah bu konu üzerinde öylesine önemle durmuştur ki, dünyanın sonuna bir gün bile kalsa Allah’ın o günü uzatıp Kostantıniyeye fethedeceğini bildirmiştir.85

Muhyiddin-i Arabî de, Mehdî’nin İstanbul şehrini Deccalın elinden kurtaracağı kaydeder.86
Rivayetlerde bu fethin harp etmeden, Lâ ilâhe illallah tekbirleriyle gerçekleşeceği de belirtilmektedir.87 Ki bundan fethin mânevî/metafizik yönden gerçekleşeceğini anlıyoruz.

84. Nuaym bir Hammad, Kitabü’l-Fiten, Varak: 59a.
85. el-Bürhan, s. 74.
86. M. Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, s. 66.

“Hilafet babamın kardeşi amcam Abbas’ın çocuklarında devam edecek, nihayet onu Deccal’a teslim edeceklerdir.” (bk. Müsnedu’l-Firdevs, 3/447; Taberani, 23/420; Kenzu’l-Ummal, 14/271-h. No: 33436; Mecmau’z-Zevaid, 5/187-h.no.8954).

– Bu hadisin manası tarih tarafından tasdik edilmiştir. Gerçekten bu hadisin işaret ettiği gibi, Abbasi devleti bir deccal olan Cengiz-Hülagü tarafından ortadan kaldırıldı.

Hz. Zülkarneyn devrinde dünyanın etrafına koruma kalkanı çekilmesiyle, dünyamızda çok sayıda uzaylı insan türlerinden kişiler mahsur kaldılar. Asıl Deccal, o uzaylı insan türlerinin arasından çıktı ve onların siyasi/askeri lideri.

Yer altı şehirlerinde yaşamaya devam ediyorlar ve yer yüzünün her şeyine müdahale ediyorlar.

Çoktan yazıp anlatmıştım ki Moğollar ve Cengiz bile, hızla yayılan İslam dininin önünü kesmek hatta mümkün olursa yok etmek için o Deccal’ın planlarından biriydi. Moğalların kısa sürede sergilediği “imkansız” gibi görülen şeyleri hiçbir dürüst ilim adamı başka türlü izah edemez.

Moğollar misali, son binlerce yıldır sayısız başka sinsi planlar yaptılar ve uyguladılar. Ümmed-i Muhammed siyasi/askeri gücünü kaybedeli ve Deccal’ın sinsi oyunlarına mağlup olalı bin sene geçti. Bütün bu oyunları, sırları, sinsilikleri hz. Mehdi meydana çıkartacak ve bozacak. Yer altı uzaylı şehirlerini de onların başlarına yıkacak. Zaten dabbetül arz ile hz. Mehdi de aynı kişi.

(Yukarıdaki bütün kısımlar, başka başka kaynaklardan alıntıydı. Onları müdahale etmeden paylaşmam, her detayına kadar tasdik ettiğim, doğru bulduğum manasına gelmiyor. Bu parçayı/kısmı ise ben kaleme aldım. Bunun farkında olunması gerekiyor. Alıntı yapıyorsam, kolay kolay bütünlüğünü bozacak müdahaleler yapmam, olduğu gibi aktarırım. Bu, on yıldan fazladır böyle…)

“Otuz deccal gelmeden kıyamet kopmaz.”

(bk. Buharî, Fiten: 25; Menakıb: 25; Müslim, Fiten, 84; Ebû Davud, Fiten, ı)

Onlarca deccal’den biri asıl deccal ve o kişi uzaylı insanlar arasından çoktan çıktı. Son birkaç bin senedir dünyada onun hükmü geçiyor/du.

“Mehdi Türklerle savaşacak” hadisini açıklar mısınız?

– İlgili rivayet için bk. Nuaym b. Hammad, el-Fiten,1/221/h. no: 614.

– Bu rivayet, her şeyden önce, Hz. Peygamber (asm)’e ref edilmemiştir, ona dayandırılmamıştır. ARTAA adındaki ravi, bu bilgiyi kendi sözü gibi aktarmıştır.

Bununla beraber bu rivayetteki bilgiye başka hadis kaynaklarında rastlayamadık. Bu da rivayetin sağlam olmadığının bir emaresidir.

– Alimler, bu rivayetinin ciddi “münker” yani çok zayıf olduğunu bildirmişlerdir.

Ravilerden Erta b. Münzir, Fiten hadislerini genellikle “duyumlarımıza göre” gibi ifadeler kullanarak veya (İsrailiyatın bir kaynağı olan) Kâb (b. Ahbar)dan rivayet etmiştir. Bu sebeple bu konudaki hadislerin büyük bir kısmı zayıftır. (bk. Dr. Ebu Suhayb el-Hâyık, Daru’l-hadis ed-diyaiye, ilgili yer)

Hz. Mehdi Türklerle değil, Türk rolüne bürünmüş olan ve sayıları milyonları bulan kripto Ermenilerle, kripto Yahudilerle, kripto Çingenelerle savaşacak. Ayrıca, Türk ülkelerinin ve dağılmış haldeki Türk topluluklarının başlarına geçmiş, iktidarlarını/idarelerini ele geçirmiş liderlerle, çetelerle savaşacak. Hepsini de ezecek, sert şekilde cezalandıracak.

Türk rolü oynayan sahte imamlarla, hocalarla, sözde tarikat şeyhleri ile savaşacak.

Hz. Zülkarneyne gibi hz. Mehdi de Türk dünyasını bir araya getirecek.

Önce çok şiddetli afetler yaşanacak. Hemen sonrasında dünya genelinde kaos ve savaş ortamı olacak. O sırada hz Mehdi açıkça meydana çıkacak. Küresel mali kriz, daha önce görülmemiş seviyede olacak. Sadece önceden parasını piyasadan çekerek değerli madenlere çevirenler bu değerli madenleri emniyetli şekilde saklayarak elinde tutabilenler,bu mali fırtınada batmamış olacaklar. Aksine, herkesin battığı bir devirde, iyice güçlenerek fırtınadan çıkmış olacaklar.

ABD’de, Mısır’da, Türkiye’de, Ak deniz’in muhtelif yerlerinde, Ak denize sınır olan pek çok ülkede, İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, İsrail’de, Suudi Amerika’da, Çin’de, Rusya’da, İtalya’da ve daha başka başka yerlerde yer altı şehirleri peş peşe çökecekler.

Yer yüzünü fesada vermiş olan, Deccal’a tabi olan ve ona asker olan uzaylılar, yerin altında keyiflerince yaşayamayacaklar. Yer yüzünde terör örgütleri kuranlar, sivilleri katlettirenler, kara paracılık yapanlar, organ ve insan kaçakçılığı yapanlar, fuhuş yaptıranlar, çıplaklığı yayanlar, dinsizliği yayanlar, satanizmi yayanlar, LGBT’yi yayanlar, suni kuraklık ve enerji krizleri çıkartanlar, iklimleri ve canlıların genetik kodlarını bozanlar, her türlü şeytanlığı yapanlar, yerin altında da olsalar helak olacaklar.

Hadis-i şerifte de açıkça haber verilmiş olan ve kıyametin çok yaklaştığının en büyük alametlerinden biri de olan yer çökmeleri, uzaylı şehirlerinin hz. Mehdi yani nam-ı diğer dabbetül arz tarafından çökertilmesiyle yaşanacak.

Bu sırada, insanlıktan çıkmış, esfel-e safilinden olmuş dünya insanlığının, yer yüzünde yaşamakta olduğu çok sayıda şehir de birden yerin içine çökecek. Öyle ki akşam var olan koca şehirler, sabah tamamen yok olacaklar.

Tıpkı Lut gölü gibi… Orası da kalabalık insan topluluğunun üzerinde yaşamakta olduğu normal bir yerdi, altında uzaylı şehri vardı, zamanın peygamberi vesilesi ile o uzaylı şehri bir anda çökertildi. Aynı anda, o uzaylıların sinsi yönlendirmelerine uyarak ibneleşmiş, şeytanlaşmış olan yer yüzü halkı da helak oldu.

Ebu Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz bir hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Cahcah denilen bir adam melik olmadıkça günlerle geceler gitmez.” (Müslim, Fiten 61, 2911)

Cahcah, ulu ve şerefli kimse demektir. Nasıl ki mehdi, süfyan ve deccal kelimeleri birer sıfattır. Bunun gibi “cahcah” kelimesi de isim değil, sıfattır.
İbnu Hacer gibi bazı alimler, bu zatın mehdiden sonra onun izi üzere olacağını belirtmişlerdir.

Hz Peygamberimizin (sav) sırtında peygamberlik mührü vardı. Bu, her insanın bakınca görebildiği fiziki bir mühür değildi. Manevi/metafizik bir mühürdü ki metafizik kabiliyetleri olanlar bunu hemen görebilirlerdi. Meşhur rahip Bahira da peygamberimiz henüz küçük bir çocuk olduğu halde sırtında, kürek kemiklerinin arasında bu mührü görmüştü.

Hz Mehdi de peygamberimizin soyundan gelen biri ve pek çok peygambere bile nasip olmamış çok büyük hizmetler yapacak, büyük zaferler kazanacak biri.

Hz. Mehdi’nin manevi/metafizik kabiliyetleri de şaşılacak seviyede yüksek olacak. Hz. Mehdi’nin de kürek kemikleri arasında bir mühür bulunacak. Bu, mehdiliğinin mührü olacak. Bu da fiziki/zahiri bir mühür olmayacak. Lakin metafizikçilerin hemen, kolaylıkla görebileceği ve ne olduğunu bilebileceği bir mühür olacak. Hatta gerçek metafizikçiler, bu türlü mühürleri, bu gibi şahısları gözleriyle görmeden, çok uzaklardan bile kolayca görebilirler.

Zaten bu nedenle geçmişteki yayınlarda, astrologların ve medyumların hz Mehdi’yi herkesten önce fark edeceklerini, bileceklerini, anlayacaklarını yazmıştım. Hiç şüphe bile etmeyecekler, kesinlik seviyesinde bilecekler onu… Bunu kesinlik seviyesinde bilmeleri için, onu gözle görmeleri bile gerekmeyecek.

Sonra bazı büyük afetler, hadiseler peş peşe yaşanıyorken hz Mehdi açıkça meydana çıkacak ve bütün insanlık onu bilecek.

“Deccal yine onu öldürmek için alır. Ama onun boynu ile köprücük kemiği arası bir bakır levha haline geliverir ve Deccal artık onu kesebilecek hiçbir yol bulamaz.”

Burada da gerçek mana yok. Burada da şifreli, sırlı bir anlatma var.

Yıllardır yaptığım yayınların bazılarında, rüyalarda bakır tel, bakır levha görmenin manevi/metafizik güçle, kabiliyetlerle alakalı olduğunu yazmıştım.

Deccal, daha genç yaşlarında iken hz. Mehdi’yi eline düşürdüğünü, artık onu öldürebileceğini değerlendirecek. Lakin hz Mehdi onun elinden kurtulacak. Buna, hz Mehdi’nin olağanüstü seviyedeki metafizik kabiliyetleri vesile olacak. Hz. Mehdi, metafizik kabiliyetleri ile isterse koca orduları öldürebilecek, uçakları hatta uyduları düşürebilecek, şehirleri yıkabilecek, insanların vücutlarını yakıp karartabilecek, uzaktan uzağa düşmanlarını öldürebilecek hatta isterse dünyanın çekirdeğinin dönüş hızını bile değiştirebilecek. Şimdilerde olduğu gibi…

Bütün bunlar, kendini yenilmez gören asıl Deccal’ı ve onun yolundan giden Süfyan’ı şaşkına çevirecek. Öyle olacak ki kendi elleri ile idareyi Mehdi’ye teslim etmek zorunda kalacaklar. Aksi halde tamamen yok olacaklarını bilecekler.

“Manevi fetih” denilen şey de bu… Metafizik sahadaki çatışmalar neticesinde, fiziki sahanın dengelerinin de değiştirilmesi.

Ahir zamana dair hadisleri anlayabilmek için, kişinin İslami ilimleri çok iyi bilmesi yeterli olmaz.

Çok çok zeki olmalı. Muhakemesi çok kuvvetli olmalı. Kabiliyetlerinin farkında olmalı ve etrafındaki insanlar kendisine yetişemediklerinde, onlara takılmamalı, onlara bağlı kalmayıp onları aşabilmeli.

Çok iyi seviyede tarih de bilmeli.

Çok iyi seviyede rüya tabiri de bilmeli ki yukarıdaki örnekte de görüldüğü üzere, ahir zamanı anlatan hadislerin çoğunda rüya tabiri ilmiyle anlaşılabilecek ifadeler var.

Çok iyi seviyede duru görüsü de olmalı. Astroloji de bilmeli ya da işinde iyi olan astrologlarla çalışmalı.

Bütün bu kabiliyetlerini temiz bir niyetle, dürüstçe kullanabilmeli ve korkusuzca hüküm verebilmeli.

Hala çalışmadıysanız Duhan, Tarık, Karia surelerini çalışın. Bunlar ve daha başka başka sureler, hep hz Mehdi yani dabbetül arz zamanına dair ayetler bulunan sureler.

En doğrusunu Allah bilir ama anladığım kadarıyla, her defasında kıyamet kopmadan önce yani ahir zamanda, en büyük, en şaşırtıcı hadiseler yaşanıyor. Küfrün, inkarın, zulmün en büyük liderleri de müslümanların en büyük liderleri de ahir zamanda dünya hayatına gönderiliyor.

Sonra müslümanlar kazanıyor, zalimlerin neredeyse kökünü kurutuyorlar ve dünya cennet gibi bir yere dönüşüyor. O halde, dünyanın üzerinde hayatın devam etmesinin bir manası kalmıyor. Çünkü gerçek cennet ahiret hayatında ve zaten oradan buraya gönderildik. İmtihan için gönderildik. Bu böyle devam edemeyeceği için, imtihanın ortadan kalkmaması gerektiği için, dünyada tekrar küfrün, zulmün, vahşetin, sapıklığın hakim olmasına izin veriliyor ve bir daha iyileşme, düzelme olmadan kıyamet kopuyor.

Sonra herkes hak ettiği yere yani cennete ya da cehenneme konuyor ve sonsuza kadar orada kalıyor. Onlar orada kalmaya devam ederken, Allah bir süre sonra yeniden cinler ve insanlar yaratıyor ve yeniden dünya “imtihan dünyası” oluyor ama bunlar, daha önce yaşayan, dünyaya gönderilen cinler ve insanlar değil, yeni yaratılan cinler ve insanlar oluyorlar.

Bu nedenle bu üzerinde yaşadığımız gezegende, onlarca milyar sene önce insan eliyle yapılımış şeyler bulunabiliyor. Çünkü sayısız kere kıyametler koptu… Kimler geldi, kimler geçti, şimdi onların çoğu cehennemde, azı cennette sonsuz hayatlarının içindeler.

Şu anda dünyada olanların da çoğu cehenneme, azı cennete doldurulacak. Çünkü insanlar kolayca nefislerine ve iblis’e bağlı cinlerine yani şeytanlara tabi oluyorlar. İmtihanı kaybediyorlar.

Günlerdir metafizik saldırı yapmalarının en önde gelen sebeplerinden biri de benim proje yayınları yapmamı önlemekmiş. Ben de birkaç gündür buna kızdım da inadına yayınlar yaptım. Bu gece de “Bakın, ben yayın yapmıyorsam, yapmak istemediğim için yapmıyorum. Yapmak istersem, yaparım” demek için bolca yayın yaptım.

Lakin bunlar da beni kesmedi. Daha fazlasını yapasım var.

Size, çok yakın gelecekte dünyanın nereye doğru gideceğini de anlatayım biraz…

Sadece Ege denizi değil, sonrasında Ak deniz de kurutulacak. Ege denizinde yapılacak projeyi genel hatları ile yayınlarda anlatmıştım.

O proje tamamlandıktan sonra benzeri bir proje bütün Ak deniz için uygulanacak.

Önce Ak denizin tamamı kurutulacak. Bunun için Süveyş kanalı kapatılacak. Cebel-i tarık boğazı da kapatılacak. Ak denizin sularının tamamen tahliye edilmesi biraz zaman alacak ama o vakte kadar zaten pek çok hazırlıklar tamamlanacak.

Sonra Ak denizin tabanının tamamında madencilik faaliyeti eş zamanlı olarak başlatılacak. Hem bir yandan su sebebiyle yumuşamış toprak tabakası da tıraşlanmış olacak, hem de gerekli görülen yerlerde iyice derine doğru hafriyat/madencilik yapılacak. Durmaksızın madenler, hazineler ve ayrıca doğalgaz ile petrol çıkartılacak

Zaten önümüzdeki birkaç yıl içinde, yer altı uzaylı şehirlerinin çoğu çökertilmiş olacak. Dünyanın çok farklı farklı yerlerine denk gelen uzaylı şehirleri çökünce, üzerindeki toprak kısım da çökecek. Ak denizdeki çökmeler de bittikten sonra, Ak deniz kapatılacak ve kurutulacak. Sonra bahsettiğim çalışmalara hızlıca başlanacak ve çok büyük bir mali/finansal hareketlilik de başlayacak.

Türkiye’nin ve gerçek müttefiklerinin hazine dairelerine, yağmur yağar gibi para, gelir yağacak. Zaten yer altı uzaylı sistemleri çökeceği için, onlar sayesinde güçlendirilmiş ve ayakta tutulmuş olan batı alemi/ülkeleri ve ittifakları da tamamen çökmüş olacaklar.

Bu birkaç senelik süreçte bunlar böyle çökerken, çok yüksek sayıda nüfus da kaybedecekler. Helak hadisleri sık ve topluca yaşanacak. Uzaylılarla beraber, onlara kul olmuş, piyon olmuş batılı sömürgeci, namus bilmez, kara paracı, LGBT’ci topluluklar da helak olacaklar.

Yani Türkiye’nin ve gerçek müttefiklerinin bu projeleri yapmalarına karşı koyabilecek bir güç unsuru bulunmayacak. Aynı anlarda Rusya, Çin ve diğerleri de çökmüş olacaklar. Zaten şimdiden çöktüler. Şu Japonya birkaç güne kadar havlu atsa, açıkça iflas açıklasa şaşırtıcı olmaz. O kadar kötü hallerdeler.

Ege denizinde yaptığımız gibi, Ak denizde de yeni yeni ve büyükçe şehirler yapılacak. Maden ve hazine çıkartma işi biten kısımlar, hiç zaman kaybedilmeden doldurulacaklar. Kayların eritilip de lava çevrildiği, su gibi akıtıldığı ve sonra soğutulup tekrar kayaya dönüştürüldüğü sistemle yapacağız doldurma alanları… Tabiatta bile o kadar sağlam temel/zemin bulmak mümkün değil. O şehirler batmaz, çökmez, çatlamaz, en şiddetli depremlerde bile zarar görmez şehirler olacaklar.

Bu şekilde yapılacak yüzlerce yeni şehrin üzerine, bir yandan da yüz milyonlarca yeni ev yapılacak. Evler fabrikalarda imal edilerek parçalar halinde taşınan ve hiç beton kullanılmayan, son teknoloji ürünü evler olacaklar. Büyük çoğunluğu iki katlı ve bahçeli olacak. Dip dibe evler yapılmasına ve yüksek evler, gökdelenler yapılmasına asla izin verilmeyecek. Gerektiğinde kayalık zeminin belli yerleri yeniden ısıtılarak, delinerek, yerin içine doğru, çevresi kayalık ve sapasağlam ve çok katlı binalar yapılacak.

Kızıl denize yakın görüntüsü olan iki ana kanal Ak denizde bırakılacak. Cebel-i Tarık boğazı tekrar açılacak. Süveyş kanalı da genişletme çalışmasından sonra tekrar açılacak. O sırada Türkiye’nin içi ve çevresi de ana kanallarla donatılmış olacak. Yine her yerde deniz suyu olacak, okyanusların suları kanallardan geçe geçe yollarına devam edecek.

Kanallardaki akıntılar temiz usullerle elektrik enerjjisi üretmek için kullanılacak. Her yerde deniz suyu bulunacağından, hiçbir yerde içilebiir su sorunu kalmayacak. Ziraat ve hayvancılık belli bölgelere toplanmayacak ve onlar da yüksek teknoloji ile tertemiz ve kokusuz çalışılan sektörlere dönüştürülerek her yere yayılacaklar.

Sonra, çevredeki birkaç milyar insan, Ak deniz’de yapılacak yüzlerce yeni ve büyük şehre yerleştirilecekler. Ana kanalların haricinde, bu şehirlerin her yerinden dolaşan daha dar kanallar da olacak. Suyun ulaşmadığı yer kalmayacak. Bu insanlar, bu şehirlere gelirken, o anda karalarda bulunan topraklarını ve arazilerini devletin hazinesine devir edecekler. Biraz da fark ödeyecekler, farkı da uygun taksitlerle ödeyecekler ve yeni şehirlerde oturacaklar.

Bu defa, onların boşalttığı kara alanlarının ıslah edilmesine başlanacak. Sadece, kalması zaruri olan dağlar kalacak ve onların haricindeki dağlar tıraşlanacak. Devasa alanlar tesviye edilmeye, zemini çürük görülen kısımlar derine doğru tıraşlanarak kaya akıntıları ile doldurulmaya başlanacak.

Bu sırada da maden ve hazine çıkartmaya devam edilecek. Hatta daha da artacak. Çok yüksek sayıda tarihi eser de çıkartılacak. Sonra oralarda da yeniden ve mükemmel halde şehirler inşa edilecek. Bütün evler bahçeli ve en fazla üç katlı olacaklar.

Her nerede yeni nesil evler yapılıyorsa, çatıları düz yapılacak. Yakın gelecekte arabalar havada uçacakları için, çatılar bunların park yerleri olarak şimdiden hazırlanacak. Ayrıca güneş ışınları sayesinde bu evler su damıtma sistemleri, bina içi ısınma sistemleri, atık su buharlaştırma/kurutma sistemleri, elektrik üretme sistemleri çalıştıracaklar. Buralar için de çatılar kullanılacak. Sadece deniz suyuna ihtiyaç duyacak bu evler, başka bir şehir şebekesine ihtiyaçları olmayacak. Elektrik, su, ısınma, atık sistemleri birbirlerine bağlı olmayacak. Bazı evler ise, su üretmek için bile deniz suyuna ihtiyaç duymayacaklar. Havadan bol bol su üretebilecekler.


Bu yeniden şehirleşme süreci, bir yandan Afrika’ya doğru, bir yandan Asya’nın içlerine doğru devam edecek. Yüzlerce sene devam edecek iş imkanları oluşacak. Dünya bambaşka bir yere dönüşmeye başlayacak.

Sonunda dünya üzerinde hiç “aşırı kalabalık şehir” sorunu kalmayacak. Hava ve su kirliliği sorunu kalmayacak. Atık/çöp sorunu kalmayacak. Bulaşıcı hastalık sorunu kalmayacak. Yetersiz beslenme sorunu kalmayacak. Dünya nüfusu sekiz yüz milyara ulaşsa bile, herkes rahatlıkla yaşayabilecek.

Pek çok noktada iç denizler de oluşturulacak. Deniz mahsülleri ile geçinenlerin ya da kötü yollara düşmeden bu yolla karnını doyuranların sayıları da yüksek olacak.

Dünya genelinde fakirlik büyük bir hızla azalacak. Çeteleşmeler, kanunsuz işler, dolayısı ile ceza evleri ve adliyeler, avukatlar ve hakimler, psikologlar ve doktorlar hızla azalacak.

Dünya, büyük bir hızla tek devlete dönüşmeye başlayacak ve merkezi de kesinlikle İstanbul olacak.

Bir süre sonra zaten dünyanın etrafındaki manyetik koruma kalkanı yani Van Allen radyasyon kuşağı da kaldırılacak. Dünyada üretilen ziraat mahsulleri, deniz mahsülleri, et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, hazır gıdalar, tekstil ürünleri, elektronik ürünler, gelişmiş araçlar ve cihazlar, başka başka dünyalara satılacak.

Oralardan dünyaya çok değerli madenler gelmeye başlayacak.

O günlere gelindiğinde, Amerika kıtasının epeyi kısmı çökmüş, parçalanmış, yaşanmaz hale gelmiş olacak.

Çünkü dünyanın başına bela olmuş ABD’de de Çin de Rusya da aslında uzaylı tarafların projeleri… Onların kısa sürede imha edilecekleri şu süreçte, alacakları darbelerin bazıları kalıcı darbeler olacak.

Hindistan da böyle uzaylı projesi olan ülkelerden biri ve diğerleri gibi Hindistan da bazı kalıcı darbeler alacak. Hindistan’ın bazı kısımlarında da çok büyük çökmeler olacak. Bir anda çok yüksek sayıda insanın helak olduğunu göreceğiz.

Çökmeler neticesinde, bazı ülkelerin, denize kıyısı olan kısımları yerin içine doğru gidecek ve üzerlerini deniz/okyanus suları örtecek. Lut gölü denilen yerdeki lanetli kavim gibi helak olacaklar.

Bazı ülkelerde ise denizden çok içeride olan kara alanları da çökecek. İşte o kısımlardan bazıları işimizi kolaylaştıracak ve oralara hızlıca iç denizler yapacağız. Bunun için kanalları oraya doğru ilerleteceğiz. O lanetlilerin milyonlarcasının leşlerinin üzerinde sandal, tekne, mehtap keyifleri yapılacak.

Dünyanın en yüksek rakımlı yerlerine bile bu kanallardan götürebileceğiz. Çünkü biz istediğimiz anlarda karşımıza çıkan toprak ya da kayalık zemini akıp giden lavlara çevirebileceğiz. Onları, denizlerde devasa alanları doldururken de kullanabieceğiz. Bazı bölgelerde tamamen kontrolümüzde olacak şekilde suni yanardağlar oluşmasını sağlayacağız.

Üstelik bütün bunları yaparken nükleer enerji teknolojisi bile kullanmak zorunda kalmayacağız.

Günlerce inmeden hava kalabilecek, çok geniş, çok kalın ve çok özel mercekleri bulunan ve insansız kullanılan hava araçları olacak. Havalanacaklar, güneşten gelen ışınları hedef dağlara, kayalara doğru yönlendirecekler. Kısa sürede binlerce derecelik ısı oluşturabilecekler. Zaten bu araçların havada uçma/kalma maliyetleri de gayet düşük olacak. Yapay zeka sayesinde pek insan kontrolüne de ihtiyaç duymayacaklar.

“Devasa bir alan, nasıl doldurulur, nasıl hafriyat yapılabilir. Ne kadar maliyeti olur. Milyonla kişi mi çalıştıracaksın” diye diye hala basit değerlendirmeler yapanları çok sarsacak teknolojiler ve araçlar kullanılacak.

Yeni oluşturulacak şehirlere, elden geçirilecek, tesviye edilecek arazilerden canlı ağaçlar da nakil edilecek. O yeni nesil şehirler, çok kısa süre içinde çok güzel ve her şeyiyle tamamlanmış şehirlere dönüşecekler. Zaten zeminleri çok sağlam olan o evler, ayrıca yanmaz, yıkılmaz, kırılmaz, bölünmez parçalardan yapılacaklar. Bir kere ev yapıldığında, hiç sorunsuz şekilde sekiz on nesil o evi kullanabilecek.

Hayat pahalığına sebep olan her şeyin hızla önüne geçilecek.

Bitmek bilmeyen uzunluktaki kanalların iki yanındaki araziler de çok çok kıymetlenecek ve devletin hazinesine çok büyük gelir getirecek. Bu, projelerin sorun yaşanmadan devam edebilmesinde de büyük paya sahip olacak. Hep dediğim gibi, bu proje bir şekilde başlatıldıktan sonra, bir daha sermaye/yatırım desteğine ihtiyaç duymayacak.

Sonra bitkilerin ve hayvanların genlerini düzeltme kısmına da geçilecek. Timsahlar, maymunlar, domuzlar, gergedanlar ve genetik mühendisliği ile türetilmiş olan yüzlerce hayvan türü yok edilecek. Bu türlerin bir tane dahi yaşayanı bırakılmayacak. Bazı hayvan türleri yok edilmeyecekse de o türün bazı ırkları/cinsleri yok edilecek. Çünkü onlar da genetik mühendisliği ürünü…

Eş zamanlı olarak dünya genelinde insanların genlerini düzeltme çalışmaları da başlatılacak. Tıpkı hadislerde bildirildiği gibi olacak, bir süre sonra yılanlar insanları sokmaz, aslanlar insanları parçalamaz olacak ama insanların bazı ırklarındaki genetik sorunlar da görülmez olacak. Saldırganlık, idrak sorunları, daimi öfke halleri, hunharlık ortadan kaldırılacak.

Bu süreçte, tavanları başlarına çökertilmiş olan bazı uzaylı şehirlerine doğru kazılar yapmak, tüneller açmak ve onların kullandığı teknolojiden geriye kalanları ele geçirip değerlendirmek de mümkün olacak.

Yine bu süreçte gerçek dünya tarihi de en açık şekliyle meydana çıkartılacak. Arkeoloji, onlarca sene boyunca altın çağını yaşayacak. İşinde iyi ve ayrıca dürüst olan arkeologlara ayrıca çok kıymet verilecek.

Ondan kısa bir süre sonra ise dünyanın çekirdeğindeki sorunlar düzeltilmiş olacak. Dünya zaten tek devlete dönüşeceği için, birbirine karşı iklim silahları, elektromanyetik silahlar kullanan devletler sorunu da ortadan kaldırılmış olacak.

Yer altı uzaylı şehirlerinde gizlice yaşayan türler arasından şu anda bile müslüman olanlar ya da İslam’ı tercih etmeseler de kimseye zarar vermeden medenice yaşamak isteyenler var. Yakın gelecekte, helaklar bitmeden önce, bunların sayıları da artacak.

Bu kişiler için dünyanın bazı bölgelerinde, yer üstünde yaşayabiilecekleri özel bölgeler oluşturulacak. Dünya insanları oraya gitmeyecekler, onlar dünya insanlarının bölgelerine karışmayacaklar.

Lakin resmi yetkililer, eğitici kadro birbiriyle irtibat halinde olacağı için, farklı insan türleri arasında açıkça bağlar da oluşacak. Dünya insanları, çok şaşırtıcı fiziki şekilleri olan onlarca farklı türü gözleri ile görecekler.

Onların anlatacakları şeyler de olacak. En çok da dünyanın son yirmi bin yılının gerçek tarihini anlatacaklar. Ellerindeki görüntülü kayıtları ya da binlerce sene önceden kalmış kalıntıları da bizimle paylaşacaklar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Leave A Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir