Siyaset

“Said-i Nursi bir Mason veya Komünist kadar tehlikelidir”

OSMANLI ŞEYHÜLİSLAMLARINDAN MUSTAFA SABRİ EFENDİ’NİN SAİD-İ NURSİ HAKKINDAKİ O DÖNEMLERDEKİ YAZISI

Osmanlı Şeyhulislamlardan Mustafa Sabri Efendi, “Kürd Said’in Mezhebi Hakkında Reddiye Armağanı” adlı kitabında, çağdaşı ve bir süre birlikte çalıştığı Said-i Nursi hakkında pek çok şeyler söyler.

Bu kitapta geçen bazı ilginç bölümlerini hiçbir yoruma tabi tutmadan aynen aktarıyoruz.

“Bismillah, Hamdele, Salvele..

Saidi Kürdi meselesini tetkik ederken başlıca iki nokta üzerinde durmak icabeder.

Birincisi; Müridlerinin SAİDİ i’zam edeceğiz(büyük bileceğiz) diye küfre kadar varan sözleridir.

İkincisi ise; SAİD’in izharı keramet etmesi(keramet sergilemesi) ve Sure-i Nur’un asıl muhatabının kendisi olduğu hakkındaki zu’mu batılı (yanlış zannı)… Belki de bu sözleri iğfalatı şeytaniyeyi(Şeytan’dan gelen vesveseleri), ilhamatı hakikiye (Allah’tan gelen, Rabbani olan gerçek ilhamlar) zannedecek kadar ihtiyar ve ma’şuş(zayıf) olmasındandır.

Müritlerinin sözleri mücmelen (özetle) şunlardır :

“Sait layuhitidir, hatasızdır, yanılmaz ve günah işlemez. Resulü Ekrem’den sonra Alemi İslam’da böyle büyük bir adam gelmemiştir.. Sözleri aynen Kur’an’dır.. Beşeriyeti(insanlığı), Risaleyi Nur ve Sait kurtaracaktır.. Dünyada iki milyon kadar nurcu vardır. Bu insanlar dünyanın hakiki Müslümanları ve Müslümanlığı yegane anlayan insanlardır.. Bu zata dil uzatanlar kafirler ve masonlardır. Sait’in kitabını bir dinsiz okusa itiraz edemez..” vesaire..

Sait ise müritlerinin hilafına(aksine) kendisi için iki şahsiyet tanır.

Birincisi :
Eski Sait’tir. Kürtçülük meselesiyle uğraşmış ve siyasete dalmış Sait-i Muhti’dir. (Yani günahkar Sait’tir.) Diğeri de Lahuyti, (günahsız) ikinci veya yeni Sait’tir. Kendisine göre sureyi Nurdaki manalar bu asra göre ve kendisi için nazil olmuştur. Keramet ehli, siyasetle meşgul olmayan ve bu asra zamanın kutbu olarak bakan bir insandır. Sureyi Nur’daki bu meseleyi ebced hesabı ile Mısır (?) uleması bulup Said’e haber vermişler.. Yani Said’in Cebrail’i ebcedci alimler oluyor. (Asayı Musa ve Zülfikar adlı kitaplara bakılsın..)

Şu iki kısaltmada görüldüğü gibi Said-i Kürdi, Müritlerinden daha insaflıdır. Hiç değilse yaşadığı ömrün bir kısmı için hata kabul ediyor.. Müritleri ise onun tırnaklarını ve saçını saklayarak her şeyine bir kudsiyet izafe ediyorlar. Malumatı diniyyeye (dini bilgilere), esasatı şeriyyeye (Şeriatın gerçeklerine) vakıf olmayan bu insanlar çok büyük hatalara düşüyorlar. Biz hem onları, hem de sair(diğer) Müslümanları fıkhı müdevven haricinde (dinin belirli hükümleri dışında) teşekkül etmiş veya etmek istidadında bulunan bilumum nevpeyde (yeni çıkan) mezhep ve cereyanlara karşı müteyakkız (uyanık) bulunmaları için bu satırları yazdık.

Bu kadar büyütülen Saidi Kürdi kimdir :

Sait, Kürd cemaatından, şafii mezhepli, nakşi tarikatlı, okur fakat yazmaz, imla bilmez, seksen sene içinde yaşadığı millet olan Türk’ün lisanına hakkıyla vakıf olamamış, felaketten felakete sürüklenmiş, bir hapishaneden diğerine sürülmüş ve bugün seksen yaşını geçmiş ihtiyar bir adamdır.

Devletin büyük makamlarını uzun bir zaman ellerinde tutan bir zümre, bu adamcağızı lüzumsuz yere mahkemeden mahkemeye ve hapisten hapise sürükleyerek kahramanlaştırdılar ve zamanın müçtehidi mübeşşiri haline getirdiler. Halbuki Deli Said’in ilim ve diyanetle ne alakası var? Halk, üzerinde bu kadar ısrarla durulan bu şahısta bir şeyler var zannile büyüttükçe büyütmüş ve bu güne kadar gelmiştir. İşte bu idare zümresinin milletin başına sardığı belalardan birisi de budur. İ’zam etmeyi bu gençlik onlardan öğrendi. Bu da antitez olarak böylece doğdu.

Hayat-ı ömrünün üçte birini hapishanelerde, polis ve jandarma nezaretinde geçiren bu şahsın akibetini, Sultan Abdulhamit Han’a dil uzatan insanların çektiği ve düçar olduğu azap ve felaket muvacehesinde görüyoruz.

Elmalılı Hamdi ve benzerleri gibi selahiyetli din adamlarının nedametleri(PİŞMANLIKLARI) Mason Cemiyetinin reisi olan Rıza Tevfik’i bile intibaha(yanlıştan dönmeye) getirmiş ve nedametini izhar etmiştir(pişmanlığını açıklamıştır). Sait’te buna ait bir satır yazıya rastlamak hala mümkün olamamıştır. Hatta, baştan başa Sultan Abdulhamit Han’a hücum eden “İki mektebi musibetin Şehadetnamesi” isimli kitabı yeniden basılmış ve mahkemede hürriyet aşıkı ve kahramanı olduğuna delil gösterilmek istenilmiştir.

Sait, Kürdistan Azmi Kavi Cemiyetinin arzusu üzerine mahalli Kürt kıyafeti ile, boynunda dürbün, belinde tabanca ve kama, ayağında lapçin ve başında poşu olduğu halde İstanbul’a gelmiş ve büyük bir cüretle Cuma selamlığında Padişaha cemiyetin “Sait” imzası altında yazdığı ve esası kürtçe tedrisat yapacak mektepler açmaya dayanan arizayı (istirhamnâmeyi)takdim etti. Memleketin ve milleti islamiyenin ittihadını(birliğini) bozmak gayesine matuf olan bu hareketi canianesinden dolayı haklı olarak tımarhaneyi boyladı. Sonra affolup memleketine yollandı.

Kürtçülük uğrunda kendi padişahına sövecek kadar akıl ve iymandan bi behre (nasipsiz) Sait, bugün sahneye müçtehidi mübeşşir veya kutbu azam olarak çıkmış görünüyor ve cehelei nas da (insanların cahilleri de) bu delinin etrafında haleleniyor. Kendini Kuranı aziymmüşşanın müdafii(savunucusu) gibi gösteren Sait bizzat kendisi Kuranı Aziymüşşana muhalefet etmektedir. Gaybı yalnız Allah’ın bileceğini, Kuranı Keriymin kaç kere tekrar etmiş olmasına rağmen Sait, Hazreti Ali’nin Celcelutiyye kasidesinde risalei Nur ve Siracünnur’un geçtiğini, bunu keşfettiğine bizi inandırmak ister (İkinci Şua, Sahife 53).

İnsanın aklına öyle geliyor ki; “Acaba ben de Risalei Nur adlı bir kitap yazsam o zaman kasidedeki siracünnur kastı acaba hangimizin kitabı olur?” diyorum.

Risalelerin yazılışı da pek acayiptir. Bilmem kaçıncı Lem’anın kaçıncı şuasının şu meyvesi zühre yıldızından gelmiş beşinci noktası olarak yazılıyor. Sonra bunlar birleşerek Kuran cüzlerine imtisal derecesine, Lemaat, Şuaat, Mektubat vs. olacakmış.. Sözleri de “Sözcat” olmasa bari.

İşbu reddiyeyi, hasreti ile yandığım vatanıma ve uğrunda bir ömür çürüttüğüm dinime ihaneti düşünen gerillacı asi Said’e son ihtar olarak yazdım.

Damarında bir damla Türk kanı olan her Müslümana, bu adamın Mason ve Komünist kadar tehlikeli olduğunu ehemmiyetle hatırlatırım. Ve selamü aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü.

Mustafa Sabri
Tuhfetür Reddiye Ala Mezhebi Saiydil Kürdiyye, Mustafa Sabri, s. 3-14.

1 Comment

  1. Ahmet says:

    Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi vefatından sonra basılan reddiye tarzındaki bu yazı, vasiyetnameymiş gibi lanse edilmek istendi. Eleştirilen bölümler 1957 de basılan “Tarihçe-i Hayat” tan alınma, şeyhülislam ise 1952 de vefat etmiştir.
    Mesele burda Mustafa Sabri Efendiye atfedilen yazı ve iftiralardır. Saidi Kürdinin ne derece alim olup olmadığını bilemem.
    Müslüman araştırmalı, ben araştırdım varsa cevabınız duymak isterim.

Leave A Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir