Siyaset

Batşe-i kübrâ şimdilerde yaşanıyor ve giderek şiddetleniyor.

👆 Batşe-i kübrâ şimdilerde yaşanıyor ve giderek şiddetleniyor.

👆 Aynısı oluyor. Dünya genelinde çok yüksek sayıda insanın vücutları tuhaflaşıyor. Yiyor, içiyorlar ama giderek zayıf düşüyorlar, teşhis konulamayan hastalıklar içinde, acılar içinde kalıyorlar.

Zakkum kısmı dikkatinizden kaçmasın…

Daha bu dünyada zakkum yemiş gibi olacaksınız hatta oluyorsunuz.

📎 Kur’ân-ı Kerîm’de zakkumun cehennemde kâfir ve müşriklerin yiyeceği olduğunu bildiren âyetlerin nüzûlünden sonra kelime bu mânanın yanı sıra öldürücü etki yapan bütün yiyecekler ve tâun hastalığı için de kullanılmıştır (Lisânü’l-ʿArab, “zḳm” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 325-326).

Dünyanın her yerinde çoktan bitkilerin, sebzelerin, meyvelerin tadları ve yapıları, dokuları bozulmaya başladı.

“Bunlar nedir böyle, plastik gibi, bunları yemeyeceğiz” diyerek videolar çekip paylaşanlar, bu hale Bill Gates’in sebep olduğunu zan ediyorlar.

Bill’in ve benzeri diğer kişilerin, bütünüyle Ankebut Ağı’nın, dünya genelinde böyle bir şeyi yapabilecek bilim ve teknolojileri, güçleri yok.

Duhan yani metafizik tütme giderek daha da güçleniyor ve dünyada sadece göğün, mevsimlerin, yağışların, hava sıcaklıklarının, deniz sıcaklıklarının dengesi değil… Yer kabuğunun, toprağın, toprak üstünde yetişen her türlü bitkinin de dengesi değişiyor. Bu nedenle tuhaf hayvan davranışları da aşırı sık görülmeye başladı.

📎 Kur’an’da zakkum ismi üç yerde zikredilmekte, bir yerde geçen “lânetlenmiş ağac”ın da (el-İsrâ 17/60) zakkum ağacı olduğu anlaşılmaktadır (Buhârî, “Tefsîr”, 17/9; İbn Kesîr, IV, 324). Bu ağacın meyvelerinin âhirette günahkârların gıdasını teşkil edeceği, günahkârların bunu yedikten sonra karınlarında erimiş madenin yahut kaynar suyun kaynaması gibi ıstırap çekecekleri (ed-Duhân 44/43-46), yoldan sapmış ve gerçekleri yalan saymış kimselerin zakkum ağacından yiyecekleri, karınlarını onunla dolduracakları, ardından suya kanmayan develerin su içişi gibi kaynar sular içecekleri (el-Vâkıa 56/51-55) belirtilir.

📎 Zakkumun lânetli nitelemesiyle anılması, ondan yiyecek cehennemliklerin lânet edilmeye müstahak olmaları veya Araplar’ın hoşlanmadıkları yiyeceklere “mel‘un” demeleri sebebiyledir. İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslüman olarak can verin. Zakkum ağacından yeryüzüne bir damla düşürülse dünya halkı acılara gömülürdü; ondan başka yiyeceği olmayanların halini düşünün!” (Müsned, I, 301, 338; İbn Mâce, “Zühd”, 38).

📎 “Şiddet kullanarak tutmak, yakalamak, sımsıkı tutmak” mânasına gelen batşın diğer bir masdarı olan batşe ile “büyük, en büyük” anlamındaki kübrâ kelimelerinden oluşan “el-batşetü’l-kübrâ” tabiri Duhân sûresinin 16. âyetinde geçmektedir. Batş kavramı bu âyette ve Kur’ân-ı Kerîm’in diğer iki âyetinde Allah’a nisbet edildiği gibi ona yakın bir mâna taşıyan ahz kavramı da O’na izâfe edilmiştir (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “aḫẕ”, “bṭş” md.leri). Her iki kavram da Allah’a nisbet edildiği zaman “helâk etmek, azapla cezalandırmak” mânasına geli

Dumanımsı bir şey gördüler ve ahir zamanda bu şey dünya genelinde görülecek.

📎 Buna göre Kureyş kabilesi mensuplarının İslâm’a karşı direnişlerinde ısrarlı olduklarını gören Resûlullah onların Hz. Yûsuf dönemindekine benzer bir kıtlıkla cezalandırılmasını dilemiş, bunun üzerine Mekke halkı büyük bir kıtlığa mübtelâ olmuştur. Öyle ki gözlerinin feri gitmiş, göğe baktıklarında dumanımsı bir şey görecek hale gelmişlerdir. Bunun üzerine Hz. Peygamber’e başvurarak bu felâketin kaldırılmasını istemiş ve kıtlık sona erdiği takdirde iman edeceklerine dair söz vermişlerdir. Bir süre sonra kıtlık sona ermiş, fakat Kureyş mensupları sözlerinde durmayarak eski direnişlerini sürdürmüşlerdir. Mekke döneminde cereyan ettiği anlaşılan bu olay üzerine, ileride zuhur edecek müthiş bir günde sözlerinde durmayan müşriklerin bu davranışları yüzünden cezalandırılacakları âyetlerin devamında haber verilmiştir ki “batşe-i kübrâ” diye nitelendirilen bugün, İbn Mes‘ûd’un kanaatine göre müşriklerin Bedir Gazvesi’nde yenilgiye uğradıkları gündür.

📎 Duhân ve batşe-i kübrâ tabirleriyle ilgili olarak İbn Ömer ve İbn Abbas’a isnat edilen ikinci yoruma göre ise duhândan maksat, kıyametin kopmasına yakın ortaya çıkacak bir dumandır. Müminlerin bu dumandan çok az etkilenmelerine karşılık kâfirlerle münafıklar bundan çok sarsılacaklardır; batşe-i kübrâ ise kıyametin kopmasıdır.

Batşe-i Kübra’nın yani büyük yakalamanın yani zorlayarak doğru yöne sevk etmenin, kıyametin kopması olduğu iddia edilmiş.

14 asırdır bu gibi yüzlerce mesele doğru şekliyle anlaşılmamış ve son birkaç yıldır bunların gerçek manalarını en açık şekilde yazıyorum.

Yüzlerce hadis-i şerifte “kıyamet” denilirken gerçek kıyamet değil, Mehdi’nin dünya sistemini resetlemesi kastediliyor. Kıyamet denilirken, bazı ayetlerde “saat” denilen ve gerçek kıyamet manası verilen o devran, süreç yani yeni bir çağ açılması, bir çağın kapanması kastediliyor.

Daha önce açıkça da ifade etmiştim ki kıyametin büyük alemetleri listesindeki on hadisenin onu da “Mehdi dünya düzenini değiştirmeden, İslam ve adalet çağı başlatmadan (yani İslam güneşi battığı yerden doğmadan), İblis’in dünya genelindeki ağını çökertmeden önce dünyada yaşanacak büyük hadiseler”i haber veriyor.

Gerçek kıyametin alametleri değil onlar ve gerçek kıyamete daha binlerce sene olabilir.

Durugörü ile hazırlanmış filmleri, en çok da 2012 Kıyamet isimli filmi tabir ederken de bu hususa dikkat çekmiştim. Farklı farklı zamanlarda anlatmıştım ve “En büyük patlama nükleer patlama değildir. Kıyamet en büyük patlamadır. Patlama ise haberdir, mühim bir hadisedir. En büyük haber ise, en büyük hadise sebebiyle yani dünya düzeninin değişmesi sebebiyle duyulacak haberdir.” mealinde cümleler kurmuştum.

İşte “batşe-i kübra” da aynı şeyi haber veriyor. Kıyamet kopmayacak ama kıyamet koparken bütün her şeyin dengesinin yerinden oynamasına benzetme ile, dünya genelinde bütün her şeyin dengesi, ayarı, hukuku, sistemi değişecek. Yeni bir çağ başlayacak.

Bu sürece geçerken Mehdi, Dabbetü’l arz ismine de uygun şekilde icraat yapacak ve dünya genelinde akıl almaz afetlere sebep olacak. Milyarlarca insan şeytanını öldürecek. Bu da bir “büyük yakalama” olacak.

Zaten alakalı bütün ayetlere ve hadislere bakılsın… Önce ikaz, nasihat, mühlet süreci var. Tekrar tekrar ikazlardan ve mühlet verilmesinden sonra hala şeytanlıktan taviz vermeyecek olan devletler yer ile yeksan edilecekler. Şeytan’a tabi olmuş satanist masonlar tarafından idare edilen ve dünyanın önde gelen ülkeleri olarak bilinen onlarca ülke, eş zamanlı olarak işleyemez hale gelecek. Enerji santralleri, barajları, nükleer silahları, mühimmat depoları, rafinerileri, yakıt depoları, askeri üsleri, askeri ve sivil hava araçları, askeri ve sivil deniz araçları kontrollerinden çıkacak. Bunların başlarına sürekli sorunlar gelecek. Dünya üzerinde bu onlarca ülke öncesinde olduğu gibi ortaklaşa kara para, yağma, terör, katliam, namussuzlaştırma, cinsiyetsizleştirme işleri yapamaz olacaklar. Büyük bir mali tufanla da savrulacaklar. Lakin bütün bunların haricinde teşhis konulamayan onlarca hastalık çeşitleriyle de sürekli ölecekler.

O ülkelerde yaşayan milyarlarca insan şeytanı, cinsi sapık, arsız, nursuz, hırsız, dinsiz, namussuz kişiler toplu toplu öldürülecekler. Bu, Melhame-i Kübra denilen bir savaşla da olmayacak. Mehdi bunu tek kurşun, tek bomba atmadan ve bir tek kimyasal veya biyolojik silah kullanmadan yapacak.

Duhan yani metafizik tütme ile yapacak. İşte “Büyük yakalama” böyle bir şey…

Tıpkı peygamberimizin (sav) yaptığı gibi ama bu defa küresel çapta olacak.

📎 Kur’an’da duhân kelimesinin geçtiği diğer âyette (Fussılet 41/11), Allah’ın duman (buhar, gaz) bulutu halinde bulunan göğe teveccüh ve tecelli ettiğine işaret edilmekte, ardından da ona ve arza, “İkiniz de ister istemez gelin” diye emrolunduğu ifade edilmektedir. İlmî tefsir metodunu uygulayan bazı yeni müfessirlerle mutasavvıflar bu âyette yer alan “tav‘an ev kerhen” (ister istemez) kelimelerini, yerküre ile onun en yakın seması arasındaki uyum zorluğunun bir işareti olarak kabul etmektedir

‘Duhan’ kelimesinin geçtiği diğer ayete yapılan bu gibi izahlardan, duhan kelimesinin, ateş dumanı gibi bir manaya gelmediğini, gözle görülmeyen bir tütme manasına geldiğini ayrıca anlayabiliyoruz.

Birilerinin zan ettiği ve beklediği gibi, dünya genelinde gök yüzü kapkara bir duman ile kaplanmayacak. Metafizik tütme ile kaplanacak.

Ve metafizik sinyale girenler, metafizik sinyal ile çarpılanlar bunun tesirini görecekler. Peygamberimiz (sav) zamanında yaşandığı gibi, etrafındakilere ve göğe baktıklarında dumanımsı bir enerji alanı görecekler, sezecekler.

İlgili hadislerden anlayabiliyoruz ki gerçek müslümanlar bu sinyale girmeyecekler, bu tütmeye yakalanmayacaklar. Bu tütme onlara zarar vermeyecek. Münafıklar ise bu sinyallere girecekler ve müslümanlar bu vesileyle münafıkların kimler olduğunu da anlayacaklar. Onlara “Hani siz de bizim gibi müslümanlardınız? Bakın biz sinyale girmiyoruz ve vücutlarımıza bir zarar uğramıyor. Sizin bu haliniz ne? Anlaşılıyor ki siz de o adi, alçak münafıklardanmışsınız” diyecekler.

İşte Dabbetü’l arzın yani Mehdi’nin müslümanların yüzlerini aydınlatması ve kafirler ile münafıkların burunlarına halkalar takması rivayetinin bir manası da bu…

Eğer hala yüz çevirirlerse, onlara de ki: “Âd ve Semud’un yıldırımı gibi bir yıldırıma karşı sizi uyardım.”

فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ
وَثَمُودَۜ

Fe in a’radu fe kul enzertukum saıkaten misle saıkati adin ve semud.

Fussilet, 13

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Leave A Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir