Kimsenin hayal dünyasında yüzdürdüğü gemileri batırmak ve kimseye çile çektirmek istemiyoruz ama acı gerçekler var. Sarsılacaklarsa bile uyandırılmalılar.
Türkiye’de hiçbir zaman cumhuriyet de demokrasi de olmadı. Her şey şeytani ve masonik bir hokkabazlıktı.
Mesela şu anda demokratik cumhuriyet sistemi olsa Türkiye’de, hiç kimse 20 milyona yaklaşan sözde sığınmacıları bir gün bile burada tutamaz. Çünkü cumhur yani toplum bunu istemiyor.
Geçmişte cumhuriyet olsaydık, hiç kimse kız-erkek karma tahsil sistemini ülke genelinde zorunlu yapamazdı. Cumhur bunu da istemedi. Alfabenin değiştirilmesini de cumhur istemedi. Laikliği de cumhur istemedi. Ya askeri darbeler? Onları da cumhur istemedi.
Adnan Menderes’in İstanbulda yaptığı tarih katliamını da cumhur istemedi. Tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmasını da cumhur istemedi. İsmet İnönü’yü cumhur hiçbir zaman istemedi ve hiçbir seçimde gerçekten kazanmadı.
NATO’ya da girmezdik. Kore’ye de asker göndermezdik. İsrail’i devlet olarak tanımazdık. Süresiz nafaka uygulanmazdı. Kadın ile erkeğin eşit olduğu palavrası resmi müfredatla dayatılmazdı. Kadınlar asker/subay olmazdı. LGBT serbest bırakılmazdı. Yeşilçam’a toplumdan lanetler yağdığı zamanlarda kökünden kazınırdı ve tahribatın önü o vakit cumhurun takdiriyle kesilirdi. Memleket böyle cinsi sapık dolmamış olurdu ve el kadar çocuklara bile tacavüz edilmiyor olurdu. Cem Uzan denen ultra pezevengin TV kanalları iki gün bile yayın yapamazdı. Show TV’nin ilk zamanlarında kanalın sahiplerinden çalışanlarına kadar hepsi tutuklanırdı ve bir daha güneş göremezlerdi. Kamusal alanlarda başörtüsü yasaklanamazdı. Askerlere “Tanrı uludur” diye dua ettirilmezdi. Gizli Ermeni Mesut Yılmaz tesettürlü tahsil görmek isteyen genç kızlara “yarasalar” diyemezdi. Gizli Ermeni ve mason Süleyman Demirel her fırsattan cumhurun dini değerlerini aşağılayamazdı.
Hiç abartısız on binlerce meselede halkın talepleri asla uygulanmadı, uygulanmıyor. Buna cumhuriyet denilmesiyle bu cumhuriyet sistemi/rejimi olmuyor.
Tartışılacak bir yanı yok. Gizli Ermeniler ile gizli Yahudiler, mason tarikatı üzerinden organize olarak Türkleri yıktılar, iktidarı ele geçirdiler ve Türkleri maddeten ve manen çökertmek, yok etmek istediler. Şimdi ise gerçek Türklerden oluşan İstanbul hükumeti hepsini yıktı ve son sahneler yaşanıyor.
Cumhuriyetin bu yönü de var.
Tarihin her devrinde kalabalıklar, pek çok konuda ise gereğince dikkat göstermeden, gereğince bilgi sahibi olmadan, sorup öğrenmeden, istişare etmeden kararlar verdiler, tercihler yaptılar. Neticede dünyaları da ahiretleri de cehennem oldu.
Günlük hayatında türlü mücadeleler vermesi, geçim temin etmesi, aile hayatını devam ettirmesi, eğitimini tamamlaması vb gereken insan kalabalıklarının… Siyasete, hukuka, tıbba, sosyolojiye ve türlü sahalara dair üstün bilgi seviyesinde olduğunu zan etmek ve tercihleri uzmanlara değil de bu şartlardaki kalabalıklara yani cumhura bırakmak, İblis’in en işe yarar tuzaklarından biri…
Bir trilyon eğitimsiz insan bile bir tek uzman kadar kıymetli ve isabetli olamaz. O uzmanın dediği kanun olur, devlet siyaseti olur, olmalıdır. Aksi halde dünya hayatı da cehenneme döner.
Oya ayet-i kerimede “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyruldu. “Bilmiyorsanız bilenlerden danışın” buyruldu.
İslam dini doğru şekliyle biliniyor ve yaşanıyor olsaydı, şu sahtekarlar, şu rüşvetçiler, şu peşkeşçiler, şu hainler, şu gizli Ermeniler, şu Çingeneler, şu gizli Yahudiler, şu masonlar, şu Londra piyonları TR’yi ve dünyayı bu hale getiremezlerdi. Dünya böyle cehennem gibi bir yer olmazdı. Bu kadar acılar, gözyaşları, katliamlar, haksızlıklar, hukuksuzluklar, cinsi sapıklıklar, taciz ve tecavüzler, hastalıklar, hayat pahalılığı vb olmazdı. Gitti, asırlar boyunca sayısız insan ebedi felakete gitti. Önce dünyaları cehennem oldu, sonra sonsuz hayatları…
İlmin üstün olmadığı, alimin kıymetli olmadığı yerde, hiçbir şey düzgün olmaz ve yolun sonu öyle de böyle de uçurum olur.
AKPKK iktidarları zamanında Yunanistan’a peşkeş çekilen Ege’deki adalarımız/adacıklarımız, Tayyip’in yatak sahneleri de elde bir kart olarak tutulduğu için mi elimizden çıkmış oldu?
Şantaj var mı şantaj?
Yoksa ona bile gerek yok mu, İngiltere’den gelen bir talimat yetiyor mu?
Tayyip “Detayına burada şu an giremem ama çok daha fazla nüfusa ihtiyacımız var.” demiş.
“Mfs bizim gibi kodu bozuk, davranışları bozuk, insanlığın başına bela olan kişilerin sayısının artmasını engelleyecek. Ne kadar çok çocuk yaparsanız, o kadar güçlü oluruz ve bizi o kadar zor, geç yıkar” demek mi bu?
Nedir o paniğinin sebebi?
Neden halka açıklayamıyor sebebini?
Bu devletin bütün sırlarını zaten ABD, İngiltere, İsrail’in sözde büyükelçileri bilmiyor mu? Hatta daha onlarca ülkenin sözde elçileri bilmiyor mu? Çocuk mu kandırıyor şu Tayyip? Yine nasıl bir şeytanlık ve ihanet peşinde? Yine neler çevirmek istiyor?
Bir ülkede boşanma sayısı artıyorsa, yapılması gereken şey çocuk sayısını artırmak değil, aksine azaltmaktır. Böylece, boşanmış ailelerin çocuklarının sayısını da azaltmış olmaktır. Olağan üstü hal şartları uygulamaktır.
Boşanmaları azaltmanın yolu ahlakı yükseltmektir. Bunun yolu da gerçek bir eğitme ve öğretme sistemi tesis etmektir. Hem Milli Eğitme ve Öğretme bakanlığını hem de Diyanet İşleri Başkanlığını silbaştan yeniden düzenlemektir. Bu iki kurumun çalışanlarının/memurlarının ahlakını derhal yüksetmek ve bu yolla toplumun ahlakını en kısa sürede yükselmek için projeler geliştirmektir. Devleti kara para gelirlerinden uzak tutmak ve halka haram para yedirmemektir. Faizi yok etmektir.
Genel evleri kapatmaktır. Namus telakkisini yaygınlaştırmaktır. Evlilik dışı ilişkileri normal gösteren bütün yayınları kökten yasaklamaktır. Zinayı yeniden suç saymak ve çok ağır cezalar vermektir. LGBT’yi acilen yasaklamak ve üzerine düşerek tamamen ezip geçmektir. Ekranlardaki çıplaklığa son vermektir. Müstehcen yayınlarla gerçekten ve tesirli şekilde mücadele etmektir. O yayınları yapanları tek tek tespit ederek yargılamak ve çok ağır cezalar vermektir. Kadın programı denilen yıkıcı faaliyelere son vermektir. Aile bakanlığı denilen yıkıcı yere benzin döküp yakmaktır. Kadını şımartan uygulamalara ve haksız nafaka uygulamalarına derhal son vermektir. Hayat pahalılığını, geçinme zorluğunu acilen ortadan kaldırmaktır. Yuva kurabilmeyi kolaylaştırmak ve kadınların çalışmak zorunda kalmadığı şartları sağlamaktır. Benzeri onlarca “gerçekçi” müdahaleyi acilen yapmaktır.
Bu ülkede bunların yapılabilmesi için öncelikle mason tarikatını tamamen çökertmektir. Ülkede tek bir mason ve satanist bile bırakmamaktır. Bunlar yapılmadan aile kurumu korunamaz, kurtarılamaz. Türkiyenin sorunları katlanarak artar. Sonunda topluca helak yaşanır.
İblis’in istediği de bu zaten, Ademoğullarının dünyada da ahirette de cehennemi yaşaması…
Kadınların bu halde olduğu bir Türkiye’de, sağlıklı, huzurlu, geçimli, mutlu aileler olabilir mi?
Kadınların çalışmak zorunda kalmadığı, çalışmaya teşvik bile edilmediği, çalışmak isteyen kadınların kamu kurumlarında bile yarım gün çalışabildiği… Çocukların aile sıcaklığında, annelerinin yanında yetiştiği bir Türkiye olacak. Çok kısa süre sonra bu olacak.
Çünkü içimizdeki İsrail de içimizdeki Ermenistan da mason tarikatı da son darbeleri çok yakında alacak. Cumhuriyet, kadın erkek eşitliği, çağdaşlık, batılılaşma gibi söylemlerle yaptıkları yıkıcı müdahaleler tamamen önlenecek.
Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya