Şuraya bir bak… Sıkı mfs takipçisi ve taklitçisi Fatih Altaylı “Liderler hep beni dinleyerek konuşur oldu” diyor. Morali iyi, özgüveni artmış.
Şu Akademi Dergisinde paylaşılan kişilere talih kuşu konmuş gibi oluyor ama aleyhine yazılan bir kişi de üzerinden dozer geçmiş gibi oluyor. Mesela Sinan Hoca…
Liderler kaç gündür Akademi Dergisinde yazdıklarıma bakarak, ciddiyetimi görüyorlar, onlardan ne istediğimi, ne beklediğimi anlıyorlar. Kendilerince mesajlar vermek istiyorlar. Lakin hepsi laf, icraat yok ve olmayacak. Dikkate bile almadım, almayacağım. Sahte, aldatıcı işbirlikleri kurmadım, kurmayacağım. Akademi Dergisi ile paralel açıklamalar yapan Fatih de liderlerin bu hallerini fark etmiş ama kendine yoruyor.
Şu yaklaşık 18. dakikaya kadar fena değil, yine yoğun Akademi Dergisi tesiri var. Hatta Fatih’in içinde bulunduğu kesimden olan bir kişide duyulmayacak tabirler, deyişler, ifadeler kullanıyor. Hususiyle son üç yıldır, on binlerce kişi gibi, onun da yazılarında ve konuşmalarında yoğun mfs tesiri zaten görünüyordu. Artık bu, zirve noktaya geldi. Bu kadar Akademi Dergisi tesirinde ama 18. dakikadan sonra bir çuval inciri berbat etmiş. İzleyemedim bile, kapattım.
Türkiye’deki yahudilerin sanki büyük çoğunluğu iyi insanlarmış ve vatansevermiş gibi konuşabiliyor. Bir açsam ağzımı, iki gün susmadan sadece ana maddeleri sıralayabilirim ve “Bunları yapan kişiler mi o dediğin iyi, vatansever yahudiler? Bunların da Filistinlilerden farkları yok.” diyebilirim. Ya da türlü türlü diğer cümlelerine, iddialarına da itiraz edebilirim.
Türkiye’de devlet sistemi ele geçirilmiş, bunu geçen kendisi de söylüyordu, yine Akademi Dergisi tesiri ve rüzgarıyla… Devlet yoksa, kurumlar hainlerce işgal edilmişse, hukuk devleti değilse, kanun devleti bile değilse, vatandaşlar neden hala itaat etsinler?
Buna sebep olan TR içindeki Yahudileri, Ermenileri, Rumları, masonları, sözde diplomatik temsilcileri ve temsilcilikleri ve özel şirket gibi gösterilen sistemin şirketlerini neden hedef almasınlar? Düşmanlar artık toplu katliamlara, yok etmelere, kökten kazımalara ve ülkeleri çökertmeye ya da bölmeye açıkça teşebbüs ediyorlar. Kim, neden, ne hakla sakin kalsın ve fiziki kuvvet kullanmasın? Şu andan sonra kullanılacak fiziki kuvvetin Kuvayi milliye’den ne farkı var?
Kendisiyle çelişip duruyor. Ne şiş yansın, ne kebap ayarı bu ama bu ayarla hem şiş hem de kebap yanar. Bir tarafı seçmeli ve ona göre net durmalı.
Ben, on senedir herkes biliyor. Düşmanım da doğruyu söylerse, “doğrudur” derim hatta destek de veririm. Lakin bir doğru söylerken iki yanlış söyleyene de tahammül edemem.
Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya